AKP Hükümetleri ve güdümündeki Meclis çoğunluğu, istikrar ve istikrarsızlık sarmalında şu konuda kararlı bir tavır sergiledi: Kurumlar ve kuralların, “iktidarın sürekliliği” hedefinde seferberliği.
Bu nedenle, 7 Haziran seçim sonuçları, (en başta CB olmak üzere) AKP kurmayları için bir hezimet, muhalifler için ise bir umut ışığı oldu.
Aradan yaklaşık dört hafta geçti. Muhalifler, umut ışığını ne ölçüde yayabildi? AKP, hasar payını en aza indirmek ve siyasal iklimi lehine çevirmek için neler yaptı?
MUHALEFET HANESİ
CHP-MHP-HDP üçlüsünde en önde olan parti MHP, umut ışığını yaymak ve güçlendirmekten çok, daraltma ve küçültme yönünde çabaladı. Üstelik, tutarsız ve çelişkili tavır ve söylemler eşliğinde. Sadece üçü:
- MHP, söylem ve kadrolarıyla, 13 yıl önceki koalisyon ortaklığından bu yana hayli evrim geçirdiği izlenimini yaratıyordu. Oysa, “barış süreci” konusundaki tavrı, tam tersi bir görünüm sergiliyor.
- MHP’nin HDP’ye karşı tavrı, YSK gibi anayasal kurumları ve TBMM gibi temsili organı yok saymak anlamına gelmiyor mu? TBMM Başkanlık seçimlerinde CHP adayını destekleme kaydını, HDP’nin bu yönde beyanda bulunmamasına bağlaması ise, tam bir “akıl tutulması”.
- İhsanoğlu çelişkisi: CHP-MHP ortak adayı olarak Cumhurbaşkanı (CB) seçim kampanyasında, “anadili anasütü gibi helal” demişti. Şimdi ise, HDP’yi yok sayıyor. Peki, ya TBMM Başkanı seçilseydi, nasıl davranacaktı?
HÜKÜMET TARAFI
En çok oy alan Parti’nin iradesi: “İktidarı bırakmak istemiyorum; ama sorumluluk almaksızın.” AKP, 258 milletvekili ile Hükümeti kurabilir ve yalnız başına ülkeyi “anayasal sınırlar içinde” yönetebilir. Buna yanaşmaması -yine CB güdümünde- nasıl açıklanabilir? İki nedenle: bir yandan, yönetim sorumluluğunu bir muhalefet partisi ile paylaşmak; öte yandan, yasamada ortaya çıkabilecek olası bir “muhalefet ittifakı”nı önlemek için.
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin esas hesabı, Hükümet’in kurulamaması ve erken seçim ihtimali üzerine. Her şey, siyasal iklimi lehe çevirebilme hesabına dayalı: sürekli istikrar vurgusu eşliğinde parlamenter rejimi itibarsızlaştırmak için ne gerekiyorsa yapmak; koalisyon hükümetinin zorluklarını ve istikrarsızlık faktörü olduğunu vurgulayıp, bunu da parlamenter rejimin bir zaafı olarak sunmak...
Dahası, siyasal beklenti ile savaş çığırtkanlığı arasında doğrudan bir ilişki bile kurulabilir.
Suriye topraklarına giriş planları, başkaca nasıl açıklanabilir?
Anayasa md.92 açık. Bu konuda bir yetki ve neden sorunu aşikâr.
Buna rağmen, “Havuz medyası”nın, “koalisyona hayır, savaş evet” tavrı nasıl açıklanabilir?: “İktidar nimeti o denli iştah kabartıcı ki, savaşın yıkıcı etkilerini ikinci plana itebiliyor.”
İŞGÜDER HÜKÜMET VE SAVAŞ
Müstafi Hükümet, yenisi kuruluncaya kadar günlük acil icraatla yetinir. Oysa, Davutoğlu Hükümeti, kamu görevlerinde atama işlemlerine devam ettiği gibi, “demografik değişiklik” bahanesiyle, Suriye’nin kuzey bölgesine asker sevkiyatını planlamakla meşgul. Yüzde 9’luk (CB için % 11) hezimet, dikkatleri dışarıya yönlendirerek telafi mi edilmek isteniyor?
Türkiye’nin bugünkü hale gelmesinde “dinin politikaya alet edilmesi”nin payı gözardı edilerek, iftar yemeklerinde “din hareketli politik nefret söylemi”de kaygı verici.
Bu tür eylem ve işlemlerin sona ermesi için, dikkatleri, “asgari onarım” üzerine yönlendirmeliyiz.
KOALİSYON İÇİN ASGARİ HUKUK...
>>Anayasa: hak güvenceleri ve -erkler ayrılığı gerekleri başta- iktidar sınırlarına ilişkin hükümlere asgari saygı.
>>Yasalar: Anayasa’ya aykırı yasa yapmamak; yürürlükteki mevzuatı, Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararları ışığında elden geçirmek.
>>Görülmekte olan davalara müdahale etmemek ve (İHAM kararları dahil) mahkeme kararlarını uygulamak.
>>“Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerde ayırım gözetme” yasağını (Any. md. 70) uygulamaya koymak.
>>Resm? işlem ve eylemler ile söylemlerde, -mezhep temelli din eğitimi dahil- “dini politikaya alet etmek”ten vazgeçmek.
>>Dış politikada, -yurtta barış, dünyada barış söylemi ışığında- diplomasi geleneklerini yeniden uygulamaya koymak.