5.YILINDA 6191 SAYILI YASA

~ 30.06.2015, Av. Bahattin YAVUZ ~

22 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe giren yasa 5. yılını doldurdu.

 

            Ancak, 1971 yılından bu yana siyasi görüşleri ve inançları nedeniyle mağdur edilen 4500 kadar TSK personelinin mağduriyetlerini gidermek için çıkartılan yasa maksadı karşılamadı.

 

            Yeni mağduriyetlere neden oldu.

 

            Yargı ile ilgili konu Yürütme makamının takdirine bırakıldı.

 

            AYİM, bir yüksek yargı erki gibi hüküm tesis edemedi.

 

            Adalet de yerini bulmadı.

 

            Mağdur personelin %30 kadarı Yürütme makamının siyasi takdiri ile haklarını elde etti. Kişilerin haklarını alması doğru ve ancak siyasi bir takdir hakkının kullanılması ise çok yanlış oldu[1].

 

            Buna da her konuda olduğu gibi güzel bir gerekçe buldular: YAŞ mağduru olmak ve/veya “Yargı Yolunun Açık/Kapalı” olması.

 

            Böylece egemen siyasi anlayışın arzusu da tahakkuk etti.

 

            Geriye kalan %70 personel ise bir yargı çıkmazının içerisine sokuldu. Bir kez daha ayrımcılığa maruz kaldılar ve bir kez daha kapılar yüzlerine kapatıldı.

 

            1970’li yıllarda mağdur edilenler 70’li yaşlarında, 1980’li yıllarda mağdur edilenler 60’lı yaşlarında ve 1990’lı yıllarda mağdur edilenler ise 50’li yaşlarında hak arama mücadelesine devam ediyorlar.

 

            Biliyoruz ki; “GECİKMİŞ ADALET, ADALET OLMAYACAK”

 

            Ancak, burada sorun hak arayanlarda değildir. Sorun, 21. yüzyılda hala etnik, dini, ideolojik ayrımcılık yapan yürütme erkinde ve yürütme erkinin talimatı ile hareket eden yargı erkindedir.

 

            Demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarına saygı anlayışını etkin ve egemen kılmadan bu ve benzeri sorunların çözümlenmesi de mümkün görünmemektedir.

 

            Bu nedenle de bedenleri yaşlı ve ancak fikirleri genç mağdurların hak arama mücadelesi de devam etmelidir ve de etmektedir.

 

 

            6191 sayılı Yasanın bütün mağduriyetleri gidermesine yeterli olduğu inancının halen taşıyoruz. Bunu gerçekleştirecek MSB.nına bu hak ve yetki fazlasıyla verişmiştir. MSB.lığı Hazreti Ömer’in adaletini gerçekleştireceği yerde Erdoğan’ın delaletini gerçekleştirdi.  Bununla beraber geride kalan süre içerisinde mağdur edilen personelin lehine kullanılabilecek argümanlarda çığ gibi büyümesini sürdürdü.

 

            Anayasa Mahkemesi, (idare tarafından önceden ilişiğinin kesilmesine karar verilen personelin) ilişiğin kesilmesine gerekçe oluşturmak için Askeri Mahkeme önüne çıkarılan ve yargılama sürecinde “masumiyet karinesi” ihlal edilen personele ilişkin işlem/işlemlerin “hukuka uygun olmadığına” karar vermiştir (AYM, 12.11.2014, KN: 2013/1728).

 

            Yine aynı mahkeme tarafından 12.03.2015 tarihinde verilen diğer bir karar ile de bir askeri personele verilmiş oda/göz hapsi cezalarının Anayasa’ya aykırılığına dikkat çekilmiştir (AYM, 12.03.2015, BN: 2013/760).

 

            TSK Disiplin Kanunu değişmiştir (RG NO:28561, 12.02.2013). Kanun, oda/göz hapsi cezalarının uygulanmasını kaldırdığı gibi “geriye yönelik olarak” personel kayıtlarındaki bu nevi tabirlerin de “Hizmet Yerini Terketmeme” şeklinde değiştirilmesine işaret etmiştir[2].

 

            6191 sayılı Kanun’un lafzı ve ruhu itibarıyla ne maksatla çıkarıldığını biliyoruz. Daha sonra AYM tarafından verilen kararlar ile yürürlüğe giren TSK Disiplin Kanunu çerçevesinde haklarını elde edemeyen personel için bazı hukuksal imkanların ortaya çıktığını görüyoruz. Şayet çıkan yasa  MSB.lığına 5.yıllık bir süre koysaydı ve bu süre bugüne kadarda sürseydi, inanıyoruz ki, kamuoyundaki baskı ile hukuki süreçteki gelişmeler MSB.lığının iradesini değiştirmeye yetecekti.  

 

            Bu veriler ışığında konuya bir kez daha baktığımız zaman hukukta nadiren olan “kanunun geriye doğru işlemesi” kuralının bu mağduriyetlerin giderilmesi için kullanılmasıdır. 6191 sayılı Kanun bu anlamda çok güzel bir örnektir. AYM tarafından verilen kararlar da kaçınılmaz olarak “geriye doğru işletilmek” suretiyle İdare’nin tasarruflarının geçersiz kılınmasına imkan vermektedir.

 

            Disiplin Kanunu ise oda/göz hapsi ifadelerinin kayıtlardan dahi silinmesine işaret etmektedir.

 

            Bu noktada bir husus önemlidir ve gözden kaçırılmamalıdır. Bütün bu düzenlemeler kişinin ayrımcılık ve eşitsizlik nedeniyle ortaya çıkan “insan hakkı ihlali” kapsamındaki mağduriyetinin giderilmesine yöneliktir.

 

            Ancak, kişilerin mağduriyetleri İdare’nin ve Yargı’nın tasarrufları nedeniyle henüz giderilememiştir.

 

            Burada hukuk çevrelerinin üzerinde durması gereken nokta; “geriyedoğru işleme” kuralının 6191 sayılı kanun ile ilişkilendirilmesi ve “zaman aşımı” kuralının “insan hakları ihlalleri/suçları” için uygulanabilir olmadığı konusunda AİHM ve yüksek yargı kararlarına işlerlik kazandırılmasıdır.

 

            Kuşkusuz en doğru yapılacak şey ise; kurulacak hükümetin, TBMM’den ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve kanun önünde eşitliği sağlamak suretiyle son çıkan mevzuat ve kamuoyundaki gelişen destek bu mağduriyetleri ortadan kaldıracak yeni bir yasal düzenlemeyi zorunlu kılacaktır.

 

            Sonuç olarak; hukuk yaşayan bir bilim dalıdır. Sürekli yeni imkanların kullanılmasını da açıktır. 1971 yılından 6191 sayılı Kanun’un yayım tarihine kadar mağdur edilen TSK personelinin mağduriyetlerinin giderilmesi için yeni imkanlar ortaya çıkmış ve çıkmaya da devam edecektir.

 

            Bu konuda başlangıçtan itibaren kişisel ya da örgütsel faaliyet gösteren her kesime yeni bir görev yüklemiştir. Önümüzdeki süreçte ADAMDER, REDER ve ASDER’in çalışmalarını birleştirerek yeni bir yasal düzenlemenin yolunu açabilirler.

 

            Bu çalışmalar her türlü kişisel katkılar ile siyasi ve sosyal açıdanda desteklenerek moral güç sağlanmalıdır.

 

 

 

                                                                                              Av. Bahattin YAVUZ

 



[1] Birinci yanlış Yürütme Erkine yetki vermek ise, ikinci yanlış da bakan kararı ile hakları iade edilen personelin sayısının, kimliklerinin saklı tutulması ve dosyalarındaki bilgi ve belgelerin de imha edilmesidir.

[2] 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu, Geçici Madde 2.

 

Av. Bahattin YAVUZ | Tüm Yazıları
Hits: 2198