Sevgili,
Her şeye karşın umut, iyimserlik ve mutluluk dolu çocukluğum eşsiz İstanbul’da geçti. Yorgun, bitkin, harap, imparatorluktan izler taşıyan çocukluğumun İstanbul’u, bu mevsimde, mayomuzu havlumuzun altına dürüp kıyılarında yüzmeye gittiğimiz bir deniz kentiydi.
Deniz de öyle böyle değil, ne çok tuzlu ne çok tatlı, ne çok soğuk, ne çok sıcak, tam kıvamında bir denizdi. Gözlerini dünyaya onun kıyısında açmış olan ve ona hasret giden Nâzım, denizlerin en güzeli o değilse eğer, olsa olsa hiç gidilmeyeni olduğunu düşünmüştü.
Bir yakasından öbürüne baktığında farkında bile olmadan başka bir kıta gördüğün şehirde, inançlar, düşünceler, meşrepler, mezhepler, kucak kucağa değilse bile yan yana yaşar, geçinir giderlerdi.
Bu kozmopolit kentin en kozmopolit semtlerinden biri olan, iskelenin hemen solundaki Koço’nun altındaki ayazmada, Madam Eleni ile Fatma Hanım Teyze’nin ayrı dinlerin aynı tanrısına ayrı dillerde dua ederken, aynı azizlere mum yaktıkları Moda’da, Bakkal Mustafendi, tesisatçı Agop, pastacı Stasuli. Sütçü Argiri ile seyyar kumaş taciri Marcel arasında büyüdüğüm yıllarda herkes birbirine saygılıydı, hahama da, imama da, papaza da katlanılır, katlanmak ne söz, saygı gösterilirdi.
***
Benim çocukluğumun kozmopolit kentinin yanı sıra rivayet olunur ki, “Bin Tanrılar Ülkesi” olarak adlandırılan Anadolu da öyleydi. Ne kadarı rivayetti ne kadarı gerçek, ben tanık olmadım, bilemem.
Bildiğim bir şey varsa, artık Anadolu’da papaza saygı göstermek ne kelime, eriğinin adına bile tahammül edilemiyor.
Şu haber hafta içinde internet sitelerine ve gazete sayfalarına düştü:
“Kayseri Merkez Melikgazi ilçesi Hunat Mahallesi’nde manav Caner Topuz, ‘papaz eriği’ isminden rahatsız oldukları için müşterilerinden de gelen istek doğrultusunda papaz eriğinin adını ‘imam eriği’ olarak değiştirdiklerini söyledi. Manav Caner Topuz müşterilerin ‘imam eriği papaz eriğinden daha, tatlı ve lezzetliymiş’ dediklerini de açıkladı.”
Olay ülkemizin en gelişmiş, en zengin, en sanayileşmiş yörelerinden, Anadolu Arslanları’nın beşiği Kayseri’de cereyan ediyor.
Olanı biteni salt münferit bir olay sanmayın diye anımsatmak isterim ki, birkaç yıl önce aynı kentimizin tarihi surlarına film çekimi için asılan temsili Bizans bayrakları da olaylara, gösterilere neden olmuştu.
***
Merak ettim, yıllardır Washington portakalı, Napolyon kirazı satmakta beis görmeyen Caner Topuz ile bunları almaktan gocunmayan müşterileri ne oldu da birden papaz eriğinden rahatsız oldular?
Acaba o eriği yiyenin dinden imandan olduğunu, papaza kanıp, Hz. İsa’dan yana dümen kırdığını mı sandılar? Böyle bir sanıya kapıldılarsa eğer, Diyanet’ten papaz eriği yemenin caiz olup olmadığı konusunda fetva aldılar mı?
Papaz eriğinin adını imam eriğine dönüştürürken, eriğin imanını da takviye ettiler mi? Yoksa imam eriğinin papaz eriğinden daha lezzetli olması imanının daha güçlü olmasından mı?
Papaz eriği yerine imam eriği yediğimiz gibi, Washington portakalı yerine molla portakalı, Napolyon kirazı yerine müftü kirazı mı yemek gerek?
Yediklerimizin menşe şahadetnamesi olmadan bunların helal gıda sınfına girip girmediğinden nasıl emin olacağız?
Eriğin papazı ile imamını ilk bakışta ayırmak nasıl mümkün olacak?
Ya erik, imamın deyip de sinsice papaz kalmış bir münafıksa ne olacak?
Bütün bunları bilmiyorum. Bildiğim tek şey eskiden papazların saygı gördüğü ülkemde, artık papazın eriğinin adına bile tahammül edilemediğidir.
Yok, benim ülkem bu değildi!
Sevgili farkında mısın, gitgide artıyor yalnızlığımız?