17 Aralık soruşturmasını yürütürken, dosyadan el çektirilen, sonra görevden uzaklaştırılan, birkaç gün önce de mesleğin şeref ve onurunu bozma suçlamasıyla meslekten el çektirilen savcı Celal Kara’nın Can Dündar ile yaptığı söyleşiyi okurken, ilginç bir soru ile karşılaştım.
Hemen belirteyim, eski İstanbul 11. Ağır Ceza Savcısı Celal Kara, Zekeriya Öz derecesinde olmasa bile, Balyoz ve Ergenekon davaları döneminin adı bilinen savcılarındandır.
Belirtmeye bile gerek yok ki, adı bilinen savcılardan olması, kendisi hakkında hukuk dışı işlemlere başvurulmasını haklı göstermez. Nitekim, kendisi de söyleşinin bir yerinde şunu söylüyor:
- Eğer yapılan işlemlerde bir usulsüzlük varsa soruşturursunuz, ama poliste yaptığınız gibi yargının altını üstüne getiremezsiniz.
Haklıdır. Yasaya aykırı bir davranışı olmuşsa, ne yapılacağı yasalarda yazılıdır. Onun dşına taşılamaz. Hukuk âleminde “etme bulma dünyası” zihniyetiyle davranılamaz.
Demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden yanaysak eğer, karşımıza getirilen insanlara öyle davranmamış savcı ve yargıçların yasal hak ve güvencelerini de, kim olduklarını hiç akıldan çıkarmamakla birlikte, sonuna dek savunmak zorundayız.
Can Dündar da söyleşisinde bu çerçeve içinde hareket ediyor zaten.
***
Burada üzerinde durmak istediğim husus Celal Kara’nın dile getirdiği şu yakınma:
- Hukuk yoluyla darbe suçunu nereden çıkardın? Beni çebir şiddet kullanarak, düzeni ortadan kaldırmakla suçluyorsun? Nerede burada cebir ve şiddet?
Daha önce de cemaatin polislerini, savcılarını, yargıçlarını terör örgütü üyesi olarak suçladıklarında “nerede cebir şiddet” sorusu sorulmuştu.
Olaya bir de şu açıdan bakalım: Birini yakalayıp zorla bir yere kapatsanız, orada aylarca, yıllarca tutsanız, suç işlemiş olursunuz.
Peki yukarıda anlatılan fiil suç da şu aşağıda anlatacağımız nedir:
Elinde yasal yetkisi olan biri, başka birini, yasal unsurlar oluşmadan, yetkisini kötüye kullanacak şekilde olayı kendince yorumlayarak, yakalatıp içeri tıktırsa, sonra yine yasanın kendisine tanıdığı yetkiyi kötüye kullanarak, hapislik süresini devamlı uzatsa, bu suç değil midir?
Demek insanları sahte deliller oluşturarak içeri tıkmak bir suçtur.
Burada bir tek tartışmalı nokta, suçun oluşması için gerekli cebir şiddet unsurudur.
***
Devletin cebir gücünün üstünde bir güç düşünülemeyeceğine göre, burada cebir unsuru devlet erkinin kullanılmasında yatmakta ve “manevi cebir” diye adlandırılmaktadır.
Yani biri devletin erklerinden birini, yasanın ruhuna aykırı şekilde kullanarak mağdur ederse suç işlenmiş olur. Tabii fiilin başka mağduriyetlere de yol açması halinde suçun vasfında da değişiklik meydana gelebilir.
Bu uygulama bir birlik çerçevesinde birleşerek, insanları yıldırmak, sindirmek için yapılıyorsa, örgütü de terör örgütü olarak nitelemek mümkün olacaktır. Burada cebir şiddetin oluşması için top tüfek tabancaya, kolorduya gerek yoktur. Devletin şu ya da bu şekilde ele geçirilmiş olan erkinin, amacı dışında kullanılmasıyla, manevi cebir unsuru oluşmuş olur.
Tabii bir suçun oluşabilmesi için, birilerinin devletin erkini amacı dışında insanları sindirmek, yıldırmak için kullanmasına göz yumulması gerekmektedir.
Yani bu suçun işlenmesi ancak iktidarın manevi cebire göz yumması, suç ortağı olmasıyla mümkündür.
Bu iktidar asker ya da sivil olabilir, ikinci şıkta iktidarın başı artık “Sivil Kenan”dır.