Geçen günlerde orta büyüklükteki bir Anadolu ilinde Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) yöneticileriyle yerel medya yetkilileri toplanıyor. Toplantıyı RTÜK talep ediyor. RTÜK yetkilileri siyasi haberlerin veriliş şeklinin nasıl olacağını sarraf terazisinde tartar gibi anlatıyor. Canlı yayınlar nasıl yapılacak, siyasi parti liderlerinin konuşmalarında nasıl bir denge olacak, yerel adaylar haberleştirilirken hangi kriterler uygulanacak. Tek tek sıralıyorlar.
Tabii kurala uymayanlara nasıl bir yaptırım uygulanacağını da vurgulamadan geçmiyorlar.
Bütün bunları not alarak dinleyen bir yerel televizyon yetkilisi şu soruyu sorma cesaretini gösteriyor:
- Efendim, sayın Cumhurbaşkanı hazretleri bu ince eleyip sık dokuduğunuz kuralların neresinde?
RTÜK yetkilisi bir an duralıyor, aklına ilk gelen yanıtı söylüyor:
“Biz ona karışamayız!”
***
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçimlerin başlıca garantörü. Seçmenlerde sandık güvenliğinin nasıl sağlanacağına ilişkin ciddi bir kuşku var. “Sandığa atılan oylar aynı şekilde sandıktan çıkacak mı?” sorusu herkeste hâkim.
Bu soruya en tatmin edici yanıtı verme sorumluluğundaki makam YSK sonunda elektrik kesintilerine karşı önlem alma niyetlerinin olduğunu lütfedip açıkladı.
Seçim takviminden de sorumlu olan YSK propaganda düzeni konusunda o kadar hassas ki değil liderlerin, milletvekili adaylarının dahi fotoğrafları dıştan görünecek şekilde posta göndermesini yasaklıyor.
Bu, YSK’ye geçen günlerde soruldu:
“Bütün kuralların milimetrik uygulanmasını istiyorsunuz. Tarafsız kalması gereken Cumhurbaşkanı’nın meydan meydan dolaşıp 400 milletvekili istemesi, seçim kurallarının neresinde var?”
YSK bu soruya şu anlama gelen bir karşılık verdi:
“Biz ona karışamayız!”
***
Türkiye 7 Haziran’da tarihinin en kritik seçimlerinden birini yapacak.
Kimi okurlar “her seçim için bu söylenir” diye düşünebilir. Ancak bu kez gerçekten farklı. Çünkü Erdoğan’ın Türkiye’ye başkanlık sistemi adı altında dayattığı, diktatörlüğün sandıktan çıkması hedefleniyor. AKP bunu seçim beyannamesine koyduğunu açıkladı.
Erdoğan da seçimden sonra parlamentoyu lağv edecek 400 milletvekili istiyor. Bunu isterken hiçbir kural tanımayacağını da ilan ediyor.
Devletin seçim güvenliğinden sorumlu kurumları da acz içinde buna karşı bir şey yapamayacağını itiraf ediyor.
İşte bu koşullarda 7 Haziran seçimlerine gidiliyor.
Bir maç düşünün ki hakem takımlardan birinin formasını giymiş, “Ben bu takımın maçı 4-0 kazanmasını istiyorum” diyor.
Herkes de maçın nasıl sonuçlanacağını 4 gözle bekliyor.
İçinde bulunduğumuz durum böylesine gülünç.
Bütün bunlara karşın son sözü seçmen söyleyecek. Sandıktan çıkacak şu sesi duyar gibiyim:
- Eyyy Erdoğan, haddini bil!