2001'de İkiz Kuleler çöktüğünde kimi müslüman ülkelerde insanlar “al sana medeniyetler çatışması” dercesine mutlu olmuşlardı. 11 Eylül'ün ABD emperyalizminin doğrudan müdahale kampanyası için mazeret oluşturacağını algılamamışlardı kitleler. Bir başka düzeydeyse, belki de hedef, tam da o gerekçeyi perçinlemek, Batı kamuoyuna barbar doğu resmini iyice vermekti. Sonuç olarak anti-emperyalizm saptırılıyor veya istismar ediliyordu, insanlık dışı ve emperyalizmin evladı dinci gericilik tarafından.
Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bunun devam etmediğini, Fransa örneğinde marjinal kaldığını görüyoruz. Burada bir sorun olduğu açık. Zira aynı yıllar boyunca ABD savaşlar yarattı, AB'nin yaldızları sapır sapır döküldü, demokrasi şampiyonluğunun yerini neo-nazileri iktidara taşıyan operasyonlar aldı, kapitalist sistem tarihinin en ağır ekonomik krizine sahne olarak inandırıcılığını yitirdi... Bu durumda anti-emperyalizmin daha itibarlı, alanının daha geniş olması beklenmemeli miydi? Neredeyse emperyalist Fransa bir bütün olarak mazlum sayılacak!
Kuşkusuz insanlığın tüm kazanımlarını yok etmek için barbarlığın zirvesine tırmanan bir yobaz sürüsüyle karşı karşıyayız. Bunların bu kadar boşluk bulmalarının nedeni “çağdaş” emperyalist kapitalizmin insanlığın o kazanımlarını inkar noktasına çoktan gelmiş olması. Kapitalizm “genel olarak yıkıcı” olmanın da ötesine geçmiş bulunuyor. Emperyalizm genel olarak savaş üretiyor, ama ötesi var artık. Artık kalkınma, sanayileşme, ekonomik büyüme gibi kavramlar tarihin ileriye doğru dönen çarklarına denk düşmüyor... Yoksa bu insanlıktan çıkmış yaratıklar cürümleri kadar yer yakarlardı ancak!
On üç – on dört yıl önceki demagojik ve saptırılmış tezahürleriyle değil, daha sağlıklı biçimlerde gericilikle emperyalizm arasındaki bağa işaret eden bir tutum kendini hissettirmeliydi arada yaşananlardan sonra... Belli ki bizim Türkiye için işaret ettiğimiz açı dünyada da açılmış durumda. Gericiliğe karşı duyarlılık anti-emperyalist duyarlılığın çok önüne geçmiş durumda.
Fransız Komünist Partisi Paris'te Çarşamba akşamki buluşmanın en önemli çağrıcısıydı. Bu aktif ve hızlı tutum alışı not ederken parti açıklamasının Cumhuriyeti sahiplenmek ve ulusal birlik vurgularıyla sınırlı olduğunu da gözden kaçırmayalım. FKP uzun zamandır emperyalizm kavramına merkezi bir yer ayırmıyor...
Gericilikle emperyalizmin bir bütün oluşturdukları atlandığında, İslamofobi denen ve Batı toplumlarında içerde göçmenlere karşı ırkçı hareketleri, dışardaysa emperyalist saldırganlığı besleyen tehdit başıboş kalır. Solculuk bu sakil durumun parçası olmaz tabii ki. Lakin bakış açısında bütünlük eksikse barikat da kuramaz.
Şimdilik aynı partinin içinden başka sesler açığı kapatmayı deniyor. Bir kaynakta Fransa'nın 2011'de Libya'daki çeteleri silahlandırdığı, bu ülkenin İslamcı terörün merkez üssüne dönüşmesinde “hata”nın Fransa'ya ait olduğu manşete çıkıverdi (Anthony Crézégut).
O kadarla da kalmıyor. Ortadoğu'daki rolü belli olan Katar Fransa'nın yakın dostu. Haziran 2011'de Le Figaro gazetesi Fransa'nın Batı ve Güney Libya'ya hava yoluyla hafif silahlar verdiğini yazıyor. Bu silahların Mali müdahalesi sırasında Fransa'ya karşı kullanılmış olması da gericilerle emperyalistler arasındaki yasak aşkın bir cilvesi olsa gerek!
Sonuncu türden meseleler önemsiz aslında. İnsan hayatının sözünü ettiğimiz siyaset düzleminde nasıl bir değeri olabilir ki... Zaten bu tür cilveleşmelerin maliyeti ABD'nin ödedikleriyle karşılaştırılmaya hiç gelmez. Fransa kendine ait bir 11 Eylül'ü olabilecek ülke değil. Paris uzun zamandır emperyalist olmanın “sorumluluklarını” yerine getirmekte yaya kalıyor.
Amerikan 11 Eylül'ü öyle değildi. Stratejik bir tasarımdı ve uluslararası siyasette yeni bir evrenin kurdelasını kesti. Diğer emperyalist ülke liderleri gibi sıradan bir savaş suçlusu olduğu kesin olan Hollande'ın ne makas ne kurdela bulacak hali yok.
Katliama ırkçılığın yelkenlerinin şişecek olması eşlik edecek. Kaçınılmaz. Faşizm, hele ekonomik krizin sonrasında ciddi bir tehlike Batıda.
Ama asıl kritik olan şu ki, Avrupa egemen sınıfları ABD belirlenimli Ortadoğu politikasında ABD'den daha fazla risk yüklendiler ve riski yönetme ehliyetleri bu ülkelerin çoğunda yok. Yani, “onlar” inisiyatif alamayacağına göre pekala “biz” adım atabiliriz...
Emperyalist olmaya kalkışan AKP Türkiye'si bu kategoriye girmek için çok çaba harcadı. AKP gerici yükselişin maliyetini ödeyecek iktidarların başında geliyor.