Hukukun araçsallaştığı, hukuk güvenliğinin kalmadığı, yargıya güvenin dibe vurduğu, adalet arayışının zirve yaptığı, yargının itibar yitirdiği, kimliksizleştiği bir ortamda, avukatlar geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde yöneticilerini seçtiler.
Her iki yılda bir yapılan seçimler sonucunda oluşturulan baro yönetimleri, sadece avukatlara dönük işler konusunda değil, ülkenin hukuk politikalarının oluşumunda da rol üstlenirler.
Avukatlık Kanununun 76.Maddesi gereğince; meslek düzeni, güveni, ahlakı ve saygınlığını sağlamak yanında, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak ve korumakla görevli kuruluşlar olan baroların, hangi (siyasal) anlayışa sahip yöneticiler tarafından yönetiliyor olması önem taşımaktadır.
Geçtiğimiz Ekim ayı içerinde Türkiye’deki 79 Barodan, 73 Baroda yapılan seçimler sonucunda 43 baronun önceki başkanı yeniden seçilmiş, 30 baro ise kendisine yeni bir başkan seçmiştir. Böylece, yeni bir “Baro Başkanları Kurulu” tablosu ortaya çıkmıştır.
Avukatlık Kanununda olmadığı halde, siyasal iktidarın, özellikle büyük baroların muhalif tutumunu dikkate alarak, bundan kaçınmak üzere geliştirdiği “Baro Başkanları Kurulu” 2010 yılından beri önem kazanmış bulunmaktadır. Bu Kurul, Anayasa Mahkemesine, İnsan Hakları Kuruluna, yeni kurulan İstanbul Tahkim Merkezi Genel Kuruluna avukat üye seçimi için yetkilendirilmekte, bundan sonra da benzer kurul ve kurumlara avukat seçiminde görevlendireceği anlaşılmaktadır.
Türkiye Barolar Birliği kayıtlarına göre Türkiye’de, 31 Aralık 2013 tarihi itibariyle 79 baroya kayıtlı toplam 81.554 avukat bulunmaktadır. Türkiye’deki avukatların %60’ını oluşturan 49.070 avukat üç baroya; İstanbul, Ankara ve İzmir barolarına kayıtlıdır. Sırf İstanbul Barosu bütün avukatların %38 ini bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye’de avukat sayısı 1000 den fazla 11 baro, 500 den fazla 21 baro bulunmaktadır. Bu 21 baro, Türkiye’deki avukatların yaklaşık %87 sini temsil etmektedir. Buna karşılık, üye sayısı 300 ün altında olan baro sayısı 48 dir. Üye sayısı 300 avukattan az olan 48 baronun temsil ettiği toplam avukat sayısı 7.696 olup, bu sayı tüm avukatların %9,44 ünü oluşturmaktadır. Bir başka ifade ile tek başına İstanbul Barosu, 48 baroya kayıtlı toplam avukat sayısının 4 katından fazla avukatı temsil etmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar, yasal kabul gören Baro Başkanları Kurulunun, avukatların iradesini demokratik temsil bakımından doğru şekilde yansıtmadığını göstermektedir. 14.500 oy alarak seçilen İstanbul Barosu Başkanı veya üç binden fazla oy alarak seçilen Ankara ve İzmir Barosu Başkanları ile 25 – 50 civarında oy alarak seçilen Baro Başkanlarının oyunu eşitleyen bu anlayış, temsilde adalet kavramına açıkça aykırıdır.
Buna karşın, siyasal iktidarın adaletsiz olduğu ve avukatları doğru şekilde temsil etmediği açıkça belli olan böyle bir kurula seçme yetkisi vermiş olmasını, avukat sayısı az olan baroların siyasal iktidara yakın durduğu varsayımıyla ilişkilendirebiliriz.
Ekim 2014 ayında yapılan seçimler sonucunda, oluşan Baro Başkanları Kurulundaki eğilimin siyasal iktidarın beklentilerine ne denli uygun olduğunu kısa süre sonra yapılacak İstanbul Tahkim Merkezi Genel Kurulu üye seçiminde göreceğiz. Ancak, seçilen baro başkanlarının hukukun önde gelen bekçileri olduğu, kaç oy alarak seçilmiş olurlarsa olsunlar, baro başkanlığı gibi onurlu bir mevkie geldikleri ve son seçimde ortaya çıkan tablo dikkate alındığında, siyasal iktidarın düş kırıklığına uğraması yüksek bir olasılıktır.
Hukuk ve yargı sistemiyle bu kadar çok oynandığı, hukuksal istikrarın ortadan kalktığı, avukatların yok sayıldığı, temel yasalarda altı ayda bir değişikliğe gidildiği, yüksek mahkemeler dahil, tüm mahkemelerin iktidarın ihtiyaçlarına uygun olarak sık sık değiştirildiği / yapılandırıldığı bir ortamda siyasal iktidarın kaprislerine ve tutarsızlıklarına duyarsız kalacak bir hukukçunun, hele hele bir baro başkanının varlığı düşünülemez.
Toplumsal olarak adil bir hukuk düzenine duyulan ihtiyaç bu denli açık ve ortada iken yapılan baro seçimleri; hukuk devleti gerekleri, halkın hak arama özgürlüğü ve adil yargılama koşulları ve somut adaletin gerçekleştirilmesi bakımından çok büyük önem taşımaktaydı. Çünkü avukatlar, bağımsızlığını teslim etmiş yargının özgür kanadını temsil ediyorlardı ve onların tercihi, nasıl bir hukuk düzeninden yana olduklarını belirleyecekti. Bu bakımdan, avukatların çok büyük çoğunluğunun temsil edildiği barolarda, iktidar hukukuna açıkça karşı duran yönetimlerin, arkalarındaki desteği artırarak seçim kazanmaları, avukatların siyasal iktidara ve Türkiye kamuoyuna yönelttiği somut bir mesaj olmuştur. Avukatlar, yaptıkları seçimlerle, iktidarın yargıya yaptığı siyasal nitelikli müdahalelerinden ve mevcut yargı uygulamalarından duydukları kaygıyı ve evrensel hukuka olan inançlarını böylece ortaya koydular.
Türkiye’nin, çok ciddi boyutlarda ve gittikçe derinleşen, bir hukuk / yargı / adalet sorunu ve karmaşası yaşadığı acı bir gerçekliktir. Halkın adalete olan inancını yitirdiği bu dönemde, Barolarda yapılan seçim sonuçları, umutları yeniden canlandırmıştır. Ancak, bu alandaki sorunların, sadece baro yönetimlerinin yapacağı çalışmalarla aşılaması mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, hukukla üzeri örtülmüş mevcut anti demokratik tehdidin ortadan kaldırılması, hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi ve yaşanan hukuksuzluklara etkili bir karşılık verilmesi için Türkiye’deki tüm hukuk çevrelerinin birlikte geliştirecekleri ve duyarlı kamuoyunu yanlarına alacakları bir karşı duruşa ihtiyaç vardır.
Avukatların yaptığı seçimler, yaratılacak karşı duruş için bir ilk adımdır. Avukatlardan aldıkları yetkiye dayanarak, Baro yönetimlerinin görevi artık, adil yargılanma hakkına, hukukun üstünlüğüne, demokrasi ve cumhuriyete sahip çıkmak üzere, toplumda karşılığı olan etkili bir karşı duruşu örgütlemek ve sergilemek olmalıdır.
Av. Başar YALTI