İnsan hakları mı, mezhep mi?

İBRAHİM Ö. KABOĞLU

“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” (İHEB), 29 Mayıs 1949 tarihli Resm? Gazete’de Bakanlar Kurulu kararı ekinde yayımlanıyor ve Beyanname’nin ders müfredatına dâhil edilmesi kararlaştırılıyor.

2014 Türkiyesi, insan hakları haftasını, öncekilere göre çok farklı karşıladı. Gündeme, Mill? Eğitim Şûrası (MEŞ) damgasını vurdu. Son vuruş ise, MEŞ tavsiye kararları vesilesiyle AKP yöneticilerinin ve özellikle (parti lideri gibi açıklamalarda bulunmaya devam eden) Cumhurbaşkanı (CB) tarafından yapıldı:

“İslam dinine ve onun kamusal alandaki görünümüne karşı büyük husumet besleyenler, aslında kendi elleriyle kendi dinlerini icat etmiş… ’Yurttaşlık dini’ benzeri dinler inşa ederek İslamın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası... ‘Din ve devlet ayrı olsun’ diyerek dine yönelik her saldırıyı meşru görenler, kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdikleri… Bu zihniyet… Hak dininin yerine yapay bir din kurma, helvadan put yapma zihniyeti değil de nedir?”

Bu sözler, MEŞ’te görüşülen konuların ve alınan tavsiye kararlarının “çatı örgüsü” olarak görülebilir. Önce, MEŞ çıktılarını hatırlayalım: Osmanlıca dersi, zorunlu din dersi saatinin artırılması ve dersin ilkokulun ilk sınıflarına indirilmesi, insan hakları derslerinin kaldırılması, Atatürk ilkeleri dersinin gözden geçirilmesi, karma eğitimden vazgeçilmesi vb.

Bunlar bir bütün olarak, eğitimin niteliğini, insan aklından, özgür ve sorgulayıcı düşünceden, bilimsellikten uzaklaştırarak, genç dimağları mezhep temelinde yoğurma iradesini ortaya koymakta.

Genel olarak bunların üç özelliğine dikkat çekmekle yetinelim:

- Söz konusu kararlar, Anayasal düzene, İHEB’e, İHAS ve özellikle İHAM kararlarına aykırılık ötesinde, Türkiye’nin insan hakları alanındaki kazanımlarına ve yükümlülüklerine açıkça meydan okuma anlamına geliyor.

- Kuşkusuz, müzakere konuları ve tavsiye kararları, bir bütün olarak, “yeşil-kara totalitarizm” eğilimini açıkça yansıtmakta.

- Açık olan bir başka yönü ise, MEŞ kararlarının CB söylemi için meşru bir zemin yarattığı.

Ya CB’nin sözleri?

Reddiye üç grupta toplanabilir:

- Dünyev? yönetimin, yani lâikliğin reddi: İnsan aklı, pozitivizm, özgürlükçü düşünce…

- Yurttaşlığın reddi: İnsanı, müminliğe indirgeme; onun dışında “eşit birey” temelinde bir statü kabul etmeme…

- Modern devlet anlayışının reddi: Modern devletin, din ve devlet işlerinin ayrılmasının ürünü olduğunu kabul etmeme.

Latin alfabesinin kabul edilmesi için, “Bu bizim şahdamarlarımızın kopartılmasıydı aslında…” sözleriyle, Atatürk ve Cumhuriyet mirasına, bu denli doğrudan ve açıkça ilk kez ”kılıç kaldırıyor”; üstelik, kin ve nefret yüklü bir söylem eşliğinde…

Son haftanın özeti: “İnsan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyet” reddiyesi.

Buraya nasıl gelindi?

- Hukuk? altyapı, “zorunlu din dersleri” temelinde 32 yıllık Anayasa tarafından kuruldu.

- AKP-Cemaat ittifakı, 12 yılda beton döktü.

- Eğitimi dinselleştiren 4+4+4 sistemine suyu MHP de taşıdı.

- Bu sistemi Anayasa Mahkemesi onayladı.

Bundan sonrası?

- CB+Başbakan+Hükûmet ve AKP; sadece Cumhuriyet’in değil, Tanzimat’ın kazanımlarına da açıkça meydan okuyacak,

- Mezhep ve tarikata dayalı eğitimi yaygınlaştırmak için her yolu mubah görecek.

- Tarihsel, kültürel ve doğal miraslara daha açıkça saldıracak,

- Daha dayatmacı olacak.

- Eğer güvenlik paketi ve diğer tasarıları yürürlüğe koyarsa, sadece eylemli değil, fikr? nitelikte demokratik muhalefeti şiddet yoluyla bastırmak için devletin bütün olanaklarını seferber edecek.

Peki ya İHEB?

Kabul edilişinin 66. yılında, değinilen zevatın insan haklarını zikretmesi, “takiyye kültürü”nün gereği olarak hazmedilecek.

Ya Türkiye toplumu?

- İnsan hakları yerine “mezhep dayatması”, genel olarak özgürlükleri değil sadece, vicdan, inanç ve din özgürlüğünü de ortadan kaldıracak. Buna karşılık, toplumsal sorunların insan hakları gerekleri ışığında ele alınması, özgür birey-özgür toplum bağlamında, vicdan, inanç ve din özgürlüğünü de güvence altına alacak.

Zorlu bir dönemeç; çünkü birinde aşağısı karanlık uçurum var… İHEB mi, yoksa MEŞ mi sorusu, bu nedenle, her zamankinden çok daha yaşamsal. 

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1811