Gerçeği “Güvenli” ortamlarda ağırlarız… Korkularımızı törpüleyip sakinleştiren… Psikolojimiz ne kadar doğru çalışıyor; bu nasıl anlaşılabilir…
Ve zevk alınmasın diye çelişkilerinden
böylesine kanlı bir yaşamın.
B. Brecht
Toplumlar, hayatı düzenli ritmler, göstergelerde kolaylaştırır. Bu tür bir bağımlılık herkes için geçerlidir. Düzen her koşulda yaşamı tarif eder ve teslim alır. Yaratıcılığın kaynağı, nefes almanın umudu “düzensizliktir” oysa. Düzenli kalıplar içindeki çalışma, yeniyi aramakta ise; sanatçı, bilim insanı, kurumsal arge’ler; olasılık ve düzensizlikler içinden risk alır. Bunu en iyi beceren çocuklardır. Gelenekleri, kalıp sınırları zorlar ve hayata yeni anlam yüklerler…
BİLMEYE DEĞER OLAN, NEYİ BİLDİĞİNİZDİR
Değişim diyalektiği konusunda Brecht;
“İyi ve güzel bir düzen kurdunuz ve mutlusunuz öyle mi! Çok iyi, şimdi aranızda anlaşın ve daha iyi bir düzenle değiştirin!.. Daha iyi bir düzen mi kurdunuz, iyi anlaşın şimdi, onu başka bir düzenle değiştirin”...
Değişim bir sonuç değildir. Sürekli düzensizliğin etkisini anlamak için, uyumsuz bir çocuk enerjisinin çevreye yayılmasını gözlemleyebilirsiniz.
İş hayatı düzeni ve çevre çatışma uyumsuzluğunu“egemen bir düzen” süreci olarak kanıksadığımız bir zamandayız… İnsan merkezde değil ve bu normaldir!... Genel geçer düzenin bu algı beklentisine teslim olmak; sanatçıyı en kısa varoluş yolu sanat iken“meta” üretici durumuna koyar! İçlerimizdeki sonsuza açık “has insan” arayışı, çevre ile sürekli çaresiz bir değişim ve çatışma içindedir.
Ama insan kaderinin
gene insan olduğunu bilmeyen
tam anlamıyla göremez insanı. B. Brecht
Düzensiz arayışlar, bir düzen ile nihayetlense de; yeni yolculuklar zorunludur. Sürekli bir oyun ve yükümlülükler cazibesi diyelim; kendimiz ve topluma karşı yükümlülüklerimiz.
Kendini ve farklılığını yaratabilme, yeniyi arama, inşa etme sarhoşluğudur bu ve sanatçı bu durumla sürekli bir yüzleşir. Ve esas olarak koşullu olandan sıyrılarak sonuca değil; sürece odaklıdır arayış…
Pazarın koşullarıyla düzensiz ilişkili bu süreç; toplumsal büyüsünü bu aralıkta oluşturur… Bu dinamikler interaktif de oluşturulabilir… Sonuçta vitrine üretilmeyen bir eylem, “ürün değer” olarak tüketime sunulur!…
TOPLUM düzenİ
Çevresindeki araçları biçimlere dönüştürür ve kimliklenir iken insan; çatışmaları içinde düzenlilik olarak algılanır ve kendisinden buna uygun davranması beklenilir; dayatılır. İlgisi de, çevresinin biçimlenmesinde veri olur…
Profesyonel sanat uğraşısı olarak kastettiğim çerçeve; pazar koşulu, sipariş yarışı belirleyiciliği olmadan, insanı temel alan “yaratıcı” öncelikli bir uğraş tutması gereğinin önemini ifade ettim. Düzensiz arayış ve risk alma; kuraldışı çocuk gelişimi için zorunlu olduğu kadar biz erişkinleri de besleyecek toplumsal yükümlülüğünün önemini vurguladım.
Gerçekte sanat, profesyonel bir uğraş değildir; insanın kendisidir sanat. Ve yaşamdaki tüm faaliyetler “insan sanatının” toplum farklılıklarıyla gelişmesine, özgürleşmesine hizmet eder, etmelidir…
Yaşadığımız reel dünya makro koşulları, “Bir oyun havuzu ortamı” değil. İnsanın toplumsaldaki arayışları bu seviyelerde karşılık bulmaz.
Öngörülemez, belirsiz ve tehditkar ; çocuksu, sanatsal bir kadere terk edilemez nedir acaba!. Gerçek bu mudur!.. Dünyanın rutin hayallerimizde kabul gören düzeni budur!
Ulusal ve uluslararası toplum yapıları ve ilişkilerini, askeri, politik ve ekonomik küresel dayatma merkezlerinden yöneten güçlerin tercihleri budur. Onların zemin oluşturdukları yapay sivil merkezler, halkla ilişkiler tasarım ve dönüştürücüler. İçgüdü ve kimliklerimizi tüketim ile şekillendiren reklam mecra ortam baskılarının yansıttığı kendilerimiz ve kendiliğindenliklerimiz bundan farklı görünmektedir bizlere. Birbirlerimize yansımaları da böyle olmakta…
Sürekli kendimizi kandırmayı kavramlarla yönettiğimiz “iç ses”li psikolojik bir seyir halindeyiz. Tüm çevre yanılsama ve çözümsüzlüklerine “umutla” tahammül etme aracımızın içini istediğimiz gibi doldurabiliyoruz. Ne acı bir umut! ve“İyi ki” vardır!
Canlı organizmamızın sürekli değişim ve tükeniş yolculuğunu; “bir yok oluş” süreci olarak izlemeyiz. Yaşadığımız süreci “derin ve saydam” gerçekliği içinde algılamamaya özen gösteririz. Ölümle başa çıkmışızdır nasılsa kolayca. Çok kolay!...
Toplumsal korunma ihtiyaçlı yaşam ve kültürümüz üzerinden üretilen format devamlılığını; “korku” içindeki “mutlu son”u; inanç sığınaklarında üretiriz.
SEÇİM SÜREÇLERİ
Seçimler; öngörülebilir, sürdürülebilir “güvenli” limanlar hazırlarlar… Ne liman ama!
Derin ve düzenli nefesler alınır limanlarda.
Seçilen hükümetler “halkın karşısına dikilmiştir”…
Kötünün iyileri , kötülük süreçlerine başlayabilir artık!
İnsan güvenir. Kendini aldatır… Başka tür yaşam yoktur.