Sapla saman ve o ihale neden yenilendi?
Gelişmeleri kısaca özetlemeye çalışalım:
-İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütçe gelirleri 2009 yılında 4,7 milyar, 2010 yılında ise 4,3 milyar liradır.
–Buna karşılık aynı belediyenin kendi rakamlarına göre ve yılsonları itibariyle borçları 2009 yılında 8,9 milyar, 2010 yılında 10,1 milyar liradır.
İlgili yılın giderlerine dahi yetmeyen bu gelirlerle o borçların ödenmesi mümkün olamadığı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi, elindeki İstanbullulara kamu hizmeti yapan, karlı ama en kolay paraya çevrilebilecek olan denizcilik işletmelerini satmayı planlamıştır.
-İleri sürülen gerekçeye göre, deniz ulaşımı yeni yatırımlar gerektirmekte ama belediyenin buna imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle İDO satılmalıdır.
-Başkan Topbaş, 14.4.2008 günü Maltepe’de KİPTAŞ`ın Maltepe 2. etap konut satış kampanyasını başlattıktan sonra “İDO ve İGDAŞ”ı satarsam en az bir 10 milyar dolar almak istiyorum” demiştir. (Bilindiği gibi İDO daha sonra bu rakamların çok altında 861 milyon dolara satılmıştır.)
-İDO satışa çıkarılacaktır ama, bazı sorunlar vardır.
Bunlardan biri Kabotaj Kanunu’nun yabancı yatırımcıya Türkiye karasularında ticaret yapma yasağıdır. Kabotaj Kanunu’nun 2.Maddesi, Türk karasularında yolcu taşıyacak işletmelerin ortaklarının dahi Türkiye tebaasından olması şartını koymuştur ve bu konu özelleştirme mevzuatında özel olarak yer almıştır.
İkinci sorun, rekabet hukukudur. Kamuya ait bir ulaştırma tekelinin özel sektör tekeli haline getirilmesi rekabet hukukuna aykırıdır ve bu aşılmadıkça satış mümkün değildir.
-Bu konularda birilerinin danışmanlığına ihtiyaç duyulur. Bulunan danışman kurum, ortakları ve yönetim kurulu üyeleri arasında Rum Kilisesinin de bulunduğu Yunan Milli Bankasının Türkiye’deki bir bankasının menkul değerler şirketidir.
-Danışman şirket, bu sorunların aşılabilmesi için İDO’nun ikiye ayrılmasını önerir. İDO Genel Müdürü Paksoy, 28 Ekim 2010 tarihinde gazetecilere "İç hatların ayrılması ve İDO'nun blok satışı onların tavsiyesiydi” diyor. Peki ya Kabotaj ? diye sorulduğunda da “Biz şirketi satışa çıkardık. Kabotaj Kanunu alıcının sorunu” diye geçiştiriyor.
-Danışman’ın bu tavsiyesi üzerine önce “İstanbul Şehir Hatları A.Ş.” adlı ve 5 milyon TL sermayeli bir şirket kurduruluyor. Bu şirket, kuruluşundan 20 gün sonra açılan ihaleye katılarak daha önce İDO tarafından işletilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait “32 adet yolcu vapuru, 3 adet yolcu motoru, 1 adet romörkör, 2 adet hizmet motoru, 1 adet yakıt gemisi, 7 adet yüzer iskele olmak üzere toplam 46 adet deniz vasıtası, 49 adet iskele ve terminal ile Haliç Tersanesinin tümünün intifa hakkı karşılığı 30 yıl süre ile işletilmesi işinin ihalesine” girerek kazanıyor(!)
-İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin başvurumuz üzerine yürütmeyi durdurma kararı verdiği ihale, işte bu ihaledir. Mahkeme, ihale işlemlerinin çeşitli usulsüzlükler taşıdığını kabul ederek, başvurumuzdan yaklaşık sekiz ay sonra taraflara ara kararını bildirmiştir.
-Bu dava görüldüğü sırada, yapılanların usulüne uygun olduğunu savunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, her nedense daha bu savunması sürerken, mahkeme iptal kararını vermeden yani usulüne uygun saydığı ihale ile verdiği iskele ve gemiler İstanbul Şehir Hatları A.Ş.’nin kullanımında iken aynı ihaleyi şimdi öğrendiğimize göre 1 Mart 2011 tarihinde bir kere daha yapmış ve bu ihaleyi de yine İstanbul Şehir Hatları A.Ş. kazanmıştır.
Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi, olmayacak bir şey daha yapmış; kendisine bu gemi ve iskeleleri iki defa ihaleyle sattığı “İstanbul Şehir Hatları A.Ş’nin yüzde doksan hissesini satın almıştır.
İleri sürülen gerekçelere göre; iskele ve gemilerin bir şirkete devri de “kamu yararı görüldüğü için” yapılmıştır, o şirket hisselerinin yüzde doksanının belediyece satın alınması da!
-Görülmektedir ki, Yunan sermayeli danışman şirketin tavsiyeleri ile yapılan işlemlerde, ihale hukukunun emrettiği aleniyet, fiyat rekabeti, samimiyet gibi konular, tartışmaya açık hale geldiği gibi yapılanın ya da yapılmak istenenin ne olduğu konusu bile anlaşılır, hatta izlenebilir olmaktan çıkmıştır.
-Özetle söylemek gerekirse; bu izlenmesi güç işlem trafiğinde 20 Mayıs 2011 tarihinde basında yanlış verilmiş bir haber dolayısıyla yaptığı açıklamayla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, 29.9.2010 tarihinde yaptığı ihale dolayısıyla yargılama sürer ve İBB bu ihalenin hukuki olduğunu savunurken, henüz 11.3.2011 tarihli ara kararı bile verilmeden 1.3.2011 tarihinde aynı ihaleyi bir daha yaptığı öğrenilmiştir.
Şimdi şunları sormak gerekir:
-Bir ihale ile satılan ve sonrasında alıcıya ait olan hakların tekrar ihale edilmek üzere alıcıdan geri alınması hangi ticari işleme dayanmaktadır.
-29.9.2010 tarihli ihalenin hukuka uygun olduğu ileri sürülürken, bu konuda bir yargı ara kararı bile çıkmamışken neden önceki yok sayılıp aynı ihale bir kere daha yapılmıştır?
-İkinci ihalenin yapılması, birinci ihaledeki usulsüzlüklerin kabulü değil midir?
-İkinci ihalenin yapılması, birincisindeki ihmal ve kasıtları yani usulsüzlükleri ortadan kaldırır mı?
- Bizim birinci ihale için açtığımız dava ile ortaya çıkan usulsüzlükler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi için hazırlanan 2010 yılı Denetim Raporu’ndaki muhalefet şerhinde belgeleriyle açıklanmasına ve bu durumda suç duyurusunda bulunulması talebine rağmen ilgililer hakkında herhangi bir işlem başlatılmış mıdır?
-İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1.3.2011 tarihinde yaptığı ikinci ihaleye yine kendi yönetimindeki bir şirketin girmesi, yani ihalenin hem satıcı, hem alıcı tarafında olunması ihale hukukuna uygun mudur?
Değilse bu ihalenin de iptali gerekmez mi?
Ve nihayet, -danışmandan yana sözümüz yok ama- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı bütün bu işler için “Olacak o kadar” diyebilir miyiz?
Hits: 2956