Birkaç gün mola vermemi hoş görmüşsünüzdür umarım.
soL gazetesinin günlük yayınına son verdikten sonra, bu yükün altında ezildiğimizi falan düşünen olmamıştır herhalde. “Olur böyle şeyler” pişkinliğiyle de hiç işimiz olmaz. Ne ezilir büzülürüz, ne de yüzsüzlük ederiz. Bu iki uçtan uzak durabilmenin koşulu ise siyasettir.
Bizim iddiamız siyasi üretim iddiasıdır.
Bu nedenle “daha iyisini yaparız” dediğimizde herkes bilir ki, bu afaki bir laf değildir.
Daha iyisini yapacağız.
Günlük gazete kanalı başka bir şey. Daha doğrusu yayıncılık alanında bir aracı bir diğeriyle ikame edemezsiniz. Radyo derginin, dergi gazetenin, gazete televizyonun, televizyon sosyal medyanın yerini tutmaz. Elbette soL gazetesinin bıraktığı boşluğu tıpa tıp dolduramayız.
Ancak iyi bir siyasal haber dergiciliği, iyi bir portal haberciliği yaparız. Bunların toplam etkisi, gücü ise günlük gazeteyi aşar. İddiamız budur.
Bunu yapmaya başlayalım hele. Sonra diğer mecralara yeniden bakarız.
Birlikte karar veririz ve daha iyisini, en iyisini yaparız.
* * *
Molayı kesip yazmaya dönmemin vesilesi olarak gözüme Suriye'yi kestirmiştim. Esad'ın seçim başarısı etrafından kimsenin dolanamayacağı bir durum çünkü. Bundan sonra Suriye, seçimden önceki gibi olmayacak. Suriye politikasında belirli bir statüko tesis eden emperyalistler ve bu statüko içine yerleşen AKP... Değişecek hayat.
Bunu tartışayım diyordum ki, Lice patladı.
Lice önceliklidir.
* * *
Birkaç gün ara verdikten sonra yeniden yazmaya Lice'de dökülen kan üstünden dönmek üzücü. Ama bir o kadar zorunlu.
Oturduğum semtte bu sabah (Pazar) kimi dükkanların, bankaların camları kırıktı. “Lice öfkesi”dir diye tahmin ediyorum.
Öfke öfkedir. Mazereti vardır her zaman.
Ancak siyasette öfke olsa olsa dinamiklerden biridir. Örneğin siyasal akıl yoksulların öfkesini arkasına alır. Emekçilerin öfkesinden bir örgütlenme olanağı devşirmeye bakılır...
Ham öfke camı kırar. Kıranı bile tatmin etmez. Ham öfke canavara dönüşme potansiyelidir. Öyle ki, ertesi akşam tatmin olması için başka camları çerçeveleri yemesi gerekir.
Lice benim için korkunç boyutlarda bir öfke nedenidir.
* * *
Boyutlar birden fazla! Her biri bir diğeri üstünde çarpan etkisi görüyor. Biri diğerlerini büyütüyor. Bu öfkenin siyasetin arkasına alınması gerekir. Bu kadar büyük bir öfke siyasal akla tabi hale getirilmelidir.
Nasıl diye sorarsanız, içeriğe bakmak lazım derim.
Özetle bakalım:
(1) Lice AKP'nin alışıldık bir katliamıdır. Kan AKP için sıradan bir siyaset aracıdır. Konuşmaya siyasal sorumludan başlamalıyız. Öfkemizin büyüğü onlaradır.
(2) Lice'nin vesilesi olan kalekol inşaatı gayrımeşru bir saçmalıktır. Hükümet bir yandan barış süreci diye konuşup duruyor, devletin valisi konuşmasında Öcalan'a takdir duygularını iletiyor, bir yandan da güvenlik yatırımları, inşaatları devam ediyor. Ne alaka! Demek ki, var bir alaka...
(3) Böyle bir inşaat halk tarafından elbette protesto edilir. Protestodan haz etmeyen AKP bu uğurda nice cinayet işlemiş durumdadır. Protestocuya kurşun bir alçaklıktır. Bu tetikçiler kimsenin arkasına saklanamamalıdır.
(4) Peki barış süreci ile Lice katliamı yan yana gelir mi? İlk bakışta, yok canım, diyenler çıkabilir. Hatta her defasında “galiba/artık bu iş şimdi bitecek” diye düşünenler, yazanlar olmaktadır... Barışla kan... bal gibi yan yana gelirler!
(5) Şimdi denecektir ki, “barış sürecinin ne kadar acil ve gerekli olduğu açığa çıkmıştır. Süreç ilerlemezse kan dökülür...” Bu ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğidir!
(6) Ölümü göstermeye ihtiyaç duydular. Çünkü kamuoyu sözü edilen “sürece” güven beslemiyor. Gerici, hırsız, savaş kışkırtıcısı, katliam sorumlusu birilerinin oturduğu masa leş kokuyor. Bu masadan daha derin bir bataklık olduğunu kanıtlayacaksınız ki, leş kokusu bile sineye çekilebilsin. Lice aynı zamanda işte bu operasyondur!
(7) Neden şimdi? Çünkü bu ayın sonunda cumhurbaşkanı adayları belli olacak. Bu kadar basit ve açık. Erdoğan'ın adaylığı bir de Kürt çözümünden gerekçelendirilecek. Ya Erdoğan aday olacak, denecek, ya da savaş, kan, ölüm... Ölümden bıkmış, yorulmuş Kürt halkı, barış isteyen Türk halkı, Erdoğan'a boyun eğsin istenecek. “Tayyip sana güle güle” sloganımızın üstüne bir bardak soğuk su içmeyi reddediyorduk. Tehditle, zorla buraya itmek istiyorlar Türkiye'yi.
Kusura bakmasınlar!
* * *
Lice bu kadardır. Derin ve basit.
Öfke yetmez.
Bu üç kuruşluk provokasyon siyasetine sadece öfkeyle karşılık verilmez. Provokasyon siyasettir ve üstüne gittim, önünden kaçtım düzlüğüyle karşılanmaz. Provokasyona devrimci sınıf siyasetiyle yanıt verilir.
Şu an devrimci siyaset “çözüm süreci”nin kanla sulanmasına kanmamakla başlar.
Bir zamanlar biri “AB yolu Diyarbakır'dan geçer” diye uydurmuştu. Şimdi “Çankaya yolu Lice'den geçer” diyorlar.
Devrimci siyaset, provokasyonu boşa çıkartmak, öfkeyi yönlendirmek... Bunların tamamı tek bir kanala sokulmalı ve Tayyip Erdoğan'a aynı söz söylenmelidir: “Önce hesap ver!”