Haziran, ne sabit bir zaman ne de sabit bir mekândır; Haziran ne bir ay adıdır, ne Gezi Parkı’dır, ne Taksim Meydanı’dır.
On milyon insanın ülkenin bütün sokaklarını, bütün meydanlarını, günlerce, haftalarca, güneşi zapt eder gibi zapt etmesi, kolektif bir akılla ve kolektif bir vicdanla hareket etmesidir Haziran.
Haziran bir fikirdir; özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe, dayanışmaya, bölüşmeye dair derin, yoğun, görkemli bir fikir.
“Gecelerinde aç yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen” bir ülke düşüdür gece gündüz gördüğümüz.
Haziran, “uzun 12 Eylül”ün sonudur. İnsanın böcekleştirilmesi ve sürüleştirilmesi projesi olan 12 Eylül’e “dur” denmesidir.
İnsan ve yurttaş olmakta, insan ve yurttaş kalmakta ısrardır yani.
Haziran, “yeni orta çağ”a bir itirazdır; yeni derebeylerine ve engizisyona karşı, aklın ve aydınlanmanın savunusudur.
Roboski'de kendi savaş uçaklarımızla öldürdüğümüz yurttaşlarımıza yakılan öfkeli bir ağıttır Haziran; Reyhanlı’da emperyal fantezilere kurban ettiğimiz onlarca insanımızın acısı, ağrısı, hüznüdür tam şuramızdaki.
Haziran, memleketin üzerini betonla kaplamaya azmetmiş “inşaat lobisi”ne karşı “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabilelim diye, davasını gütmektir “üç beş ağaç”ın
.
HES’lere karşı derelerle birlikte akmaktır, nükleere “aman ha” demektir, “kentsel dönüşüm” adı altında kurulan rant düzeninin karşısına dikilmektir.
Katlettikleri ağaçların vebali omuzlarındayken, yaptıkları köprüye “Yavuz” adını verebilecek kadar şirazesi kayanlara karşı, “açılın kapılar şaha gidelim” diyen bir türküdür Haziran.
Mahşerin bu dünyada yaşanacağını, divanın burada kurulacağını, hesabın burada sorulacağını bilenlerin söylediği bir türküdür.
Ölümün saltanatına karşı yaşamı savunmaktır Haziran.
Roboski’den Reyhanlı’ya, Karadon’dan Soma’ya, ormanlardan madenlere, ancak öldürerek var olabilenlere, saraylarını cesetlerin üzerine inşa edenlere inat, “yaşıyoruz, çok şükür” diyebilmektir.
Haziran “örgütlü kötülük”ün karşısına “masumiyet”in olanca ihtişamıyla çıkmasıdır.
Ali İsmail’in yüzündeki tebessümdür, Mehmet Ayvalıtaş’ın gözlerindeki hüzündür, Hasan Ferit’in çocuk yüreğidir.
Haziran cesarettir; Ethem’in alnındaki yara, Abdullah Cömert’in başındaki gaz fişeği, Medeni Yıldırım’ın göğsündeki kurşundur.
Ahmet Atakan’ın betona çarpan bedenidir Haziran.
Haziran kara kaşlı, kara gözlü bir çocuktur, ekmek almaya gitmiş ve geri gelememiştir.
Haziran, direnişin küçük prensi Berkin Elvan’ın upuzun uykusudur en çok, önce hastanede ve sonra toprak altında.
Haziran bir şafak vakti bir kıtadan başka bir kıtaya yürüyerek geçerek direnişe omuz vermektir.
Hiç tanımadığın birinin gazdan yanan gözlerine Talcid sürmesidir, düştüğün yerden omuzlayıp kaldırmasıdır, simidini, suyunu paylaşmasıdır.
“Durup ince şeyleri düşünmeye” vakit ayırmaktır Haziran, “şiir sokakta” yazmaktır duvarlara.
“Ve bizim bir haziranımız bir yıl yetecektir dünyaya” dizesiyle birlikte “Turgut Uyar’ın askerleriyiz” diyebilmektir bir “göğe bakma durağı”nda.
Haziran bir gelenektir; Mustafa Suphilerden Denizlere, Şeyh Bedreddin’den Mahirlere, “direnmenin uzun tarihi”ne düşülmüş bir nottur; yazılmaya ve okunmaya devam etmektedir halen.
Haziran bir fikrin “ince gülü”dür, tohumu toprağa binlerce yıl önce düşmüştür, solar ve sonra yeniden çiçeklenir, koparılır ama yeniden boy verir, kurşuna dizilir ama kurutulamaz.
Haziran, insanın kendine sorduğu o en önemli sorunun bu topraklarda ete kemiğe bürünmesi, “devrim” diye görünmesidir.
Haziran, “tarihin çözülmüş bilmecesi”dir.
yurtgazetesi