GELECEĞİ GÖREBİLME
Belki de bütün sorun bu diye düşünmemiz gerekiyor. Geride kalan yüzyıl içerisinde Türkiye’nin yaşadığı siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik boyutlu olaylara baktığımız zaman Türkiye’nin bir noktadan sonra zamanı kaçırdığını ve olayların gerisine düştüğünü görebiliyoruz.
Mustafa Kemal ile birlikte hızlı hareket eden bu trenin arka vagonundaki tutamağa elimizi attık, ancak sanırım henüz trene binemedik. Tutamağı tutuyoruz, raylar üzerinde koşmaya devam ediyoruz.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan düzen bozulmaktadır. Yeni bir resim ortaya çıkmaktadır. Kentsel, ülkesel, bölgesel, küresel boyutlarda bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Değişmeyen şey ise, evrensel ilkeler ve kurallardır. Şimdi bu noktadan bakarak bireysel ve kitlesel/ülkesel (kolektif) irademiz ile bu değişim sürecini yönetme konusunda ne ölçüde başarılı olduğumuzu/olabileceğimizi sorgulamamız gerekmektedir. Geleceği evrensel ilkeler ve kurallar zemininde yeniden inşa edebilecek miyiz sorusu bugün ülkemizin ve dünyanın önünde en önemli konu olarak durmaktadır.
Dünya’nın ekonomi ve ticaret merkezi batıdan doğuya kaymaktadır[1]. İçerisinde bulunduğumuz yüzyılın önemli siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik boyutlu gelişmelerinin Avrasya Kıtası’nda ve özellikle de dünya nüfusunun %40 kadarını barındıran güney Asya bölgesinde yaşanmasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
Afrika Kıtası ise sahip olduğu kaynaklar ve Avrasya’nın güneyini, Antartika Kıtası’nı, Pasifik Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’ndaki deniz yollarını denetim altında tutabilmek bakımından önem kazanmıştır. Afrika Kıtası’nda bir nüfuz mücadelesi devam etmektedir. Bu nedenle ABD, geride kalan on yıl içerisinde Afrika Kıtası ile yakından ilgilenmeye başlamıştır[2]. ABD, Afrika’da konuşlu bir Afrika Komutanlığı kurmuştur[3]. Bu bağlamda Libya’ya yönelik sürdürülen harekatın ABD ile ilgili kısmının sorumluluğu da Afrika Komutanlığı’na verilecektir/verilmiştir.
Değişmeler çok hızlı yaşanmaktadır. Neredeyse yarım yüzyıl içerisinde birçok kez nükleer ve konvansiyonel çatışma krizleri yaşayan ve çatışmanın eşiğinden dönen ABD ile Rusya Federasyonu (RF) arasındaki buzlar giderek erimektedir. Kısa süre içerisinde yaşanan gelişmeler şaşırtıcıdır. Yaklaşık yirmi yıl süren görüşmeler sonrasında bir anda sonuç noktasına gelinmiş ve ABD RF’nun Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olmasının önündeki engeli kaldırmıştır[4]. Bu konuda AB ile de uzlaşma noktasına gelen RF’nun yakın gelecekte DTÖ’nün üyesi olması beklenmektedir. Bu gelişme, RF ile eski Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşayan 300 milyon insanın üretim ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi anlamı taşımaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Güney Amerika ülkeleri ile ticari ve ekonomik ilişkilerini giderek geliştirmektedir. ÇHC’nin bu ülkelerle olan ticaret hacmi geride kalan on yıl içerisinde 16 kat artarak 130 milyar dolara ulaşmıştır[5]. Nisan 2011 ayı içerisinde Brezilya Cumhurbaşkanı Dilma Roussef’in ÇHC’ni ziyareti sonunda her iki ülke devlet başkanları karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi de dahil olmak üzere önemli konular üzerinde geniş bir uzlaşma sağladıklarını ifade etmişlerdir. ÇHC Başkanı Hu Jintao “Çin-Brezilya stratejik ortaklığının Güney-Güney işbirliği bakımından bir örnek oluşturduğuna ve küresel bir anlamı ve önemi olduğuna” vurgu yapmıştır.
Küresel gelişmeler yeni ve büyük ölçekli küresel projelerin de gündeme gelmesine neden olmaktadır. Avrasya’nın merkezinde yer alan Türkiye’nin ülkesel, bölgesel ve küresel ölçekte yeni ulaşım ve iletişim ağlarına sahip olması da bu anlamda önem taşımaktadır. Türkiye’nin doğu-batı ve kuzey-güney eksenlerinde hızlı ve gelişmiş kara-hava-deniz-demiryolu ulaşım ağlarına sahip olması ne ölçüde önemliyse; küresel ölçekte de ulaşım ağlarının geliştirilmesi aynı derecede önemli olmaktadır. Nitekim Türkiye ile ÇHC’nin bir demiryolu ile bağlanması da artık uzak bir olasılık olmaktan çıkmıştır. Kırgızistan Başbakanı Almazbek Atambayev Türkiye’de katıldığı bir toplantıda bu hususa değinmiştir[6].
Türkiye büyümek ve zenginleşmek zorundadır. Türkiye değişen dünya koşullarına uyum sağlamak zorundadır. Türkiye küresel gelişmelerden fayda elde etmek zorundadır. Bu nedenle de yeni yaklaşımlara, yeni açılımlara, yeni düşüncelere, yeni projelere her zamankinden daha çok gereksinme duyulmaktadır.
Türkiye’nin de önünde duran ana sorun değişim ve gelişimdir[7]. Siyasetçilerin, bilim adamlarının, düşünürlerin, üniversitelerin, basın ve yayın organlarının en önemli ve öncelikli sorumluluğu, içerisinde bulunduğumuz yüzyılda ve dünyanın yeniden şekillendiği süreçte Türkiye’nin bulunduğu noktadan daha ileri bir noktaya ulaşmasına katkı sağlayacak yeni projeler üretebilmeleridir. Bütün bu kurumlar bireylerin ve toplumun gerisinde kalmama başarısını gösterebilmelidirler. Küreselleşen dünyamızda bireylerin ve toplumların iletişim ağları üzerinden ortak yeni yaklaşımlar üretebildikleri gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak, yukarıda dünyanın değişik köşelerinden verdiğimiz özet gelişmeler on yıl öncesine göre daha değişik bir dünyada yaşadığımıza işaret etmektedir. Küresel gelişmeler bireylerin, toplumların ve ülkelerin yaşamlarını etkilemekte ve değiştirmektedir. Aynı noktada durmamız olanaklı görülmemektedir. Yasaklamalar ve kısıtlamaların da bir çözüm olmayacağı, ancak bu değişim dalgasının biraz gecikmesine neden olabileceği, kaçınılmaz değişimin gerçekleşmesini ise önleyemeyeceği yaşadığımız süreçteki olaylarla kanıtlanmış bulunmaktadır.
Geleceği görebilme başarısını sağlamalıyız.
Değişime karşı direnme, bir süre daha elimiz arka vagonun tutamağında ve raylar üzerinde koşarak dünyanın gündemini yakalama gayreti içerisinde olmamıza neden olacaktır.
Gelecek için hala çok geç kalmış değiliz ve umutlarımızı da korumak için birçok nedenimiz bulunmaktadır.
Av.Reha Taşkesen
29.4.2011, Ankara
[1] Global Trends 2025, The U.S.A. National Intelligence Council, Executive Summary, s.VI, “boyutları, hızı ve yönü bakımından tarihte örneği görülmemiş bir şekilde küresel refah ve ekonomi batıdan doğuya doğru bir hareket içerisindedir. “In terms of size, speed, and directional flow, the transfer of global wealth and economic power now under way roughly from West to East is without precedent in modern history.”
[2] Neden Afrika Komutanlığı?, Theresa Whelan, Savunma Bakanlığı Afrika Bölümü Savunma Danışman Yardımcısı, Ağustos 2007
(Why AFRICOM? Theresa Whelan, Deputy Assistant Secretary of Defense for Africa Department of Defense, August 2007), “Bu yeni komutanlık Afrika ile savunma işbirliğimize güç katacak ve Afrika’daki muhataplarımıza destek verebilme bakımından yeni olanaklar geliştirmemize katkı sağlayacaktır. Afrika Komutanlığı, Afrika halklarına barış ve güvenlik sağlama çalışmalarımız bakımından uygun bir zemin oluşturacak ve sağlık, eğitim, demokrasi ve ekonomik kalkınma bakımından da Afrika’daki ortak çıkarlarımızın gelişmesine katkı sağlayacaktır.” (Başkan Bush, 7 Şubat 2007)
“This new command will strengthen our security cooperation with Africa and help to create new opportunities to bolster the capabilities of our partners in Africa. Africa Command will enhance our efforts to help bring peace and security to the people of Africa and promote our common goals of development, health, education, democracy, and economic growth in Africa.” (President George Bush, February 7, 2007)
[3] http://www.africom.mil
“Afrika Komutanlığı Görev Tanımlaması, Birleşik Devletler Afrika Komutanlığı diğer hükümet organları ve uluslararası kurumlar ile uyum içerisinde çalışarak Birleşik Devletler dış politikasının desteklenmesi maksadına yönelik olarak sürdürülebilir askeri programlar, askeri bakımdan destek verilen faaliyetler ve diğer askeri operasyonlar yürütmek suretiyle kendisine tevdi edilen Afrika’da istikrar ve barış ortamının geliştirilmesi görevini yerine getirecektir.”
“AFRICOM Mission Statement, US. AFRICOM in concert with other U.S. government agencies and international partners, conducts sustained security engagement through military-to-military programs, military-sponsored activities, and other military operations as directed to promote a stable and secure African environment in support of U.S. foreign policy.”
ABD, Afrika Komutanlığı 1.10.2007’de Başkanlık Kararnamesi ile kurulmuş ve karargah 1.10.2008 tarihinde çalışmaya başlamıştır.
[4] The Economist, 23-29 Nisan 2011, s.27, “Obama Yönetimi, neredeyse görüşmeleri 20 yıldır devam eden Rusya Federasyonu’nun Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması hususuna önemli destek vermektedir.”
“The Obama Administration is pushing hard for Russian membership of the World Trade Organization, which has been under negotiation for nearly 20 years.”
[5] Financial Times, 26.4.2011, Special Report (The New Trade Routes, Latin America) “Değişim çok hızlıdır: Latin Amerika ülkeleri ile Çin arasında 1999 yılında 8 milyar dolar seviyesinde olan ticaret, BM kayıtlarına göre 2009 yılında 16 kat artarak 130 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.”
“The change has been rapid: in 1999 trade between Latin America and China was a mere $ 8bn. By 2009 according to UN figures it had grown 16 times to $ 130bn.”
[6] Dünya, 28.4.2011, s.18, “Çin’den Türkiye’ye uzanan demiryolu hattı yapılacak.”
[7] Cumhuriyet, 5.4.2011, s.13“Değişen dünyaya yetişmek için reform yapmak şart.”
Hits: 3049