Taslağın genel gerekçesinden maddelerine, maddelerin özel gerekçelerine de bakıldığında “yeni olanın” sadece avukata değil, onun meslek örgütüne ve emekçilere dönük de bir saldırı anlamına geldiğini anlamak zor değil.
Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından tamamlanan Avukatlık Kanunu Taslağı, avukatlar tarafından yeni yeni tartışılmaya başlandı. Taslağın genel gerekçesinden maddelerine, maddelerin özel gerekçelerine de bakıldığında “yeni olanın” sadece avukata değil, onun meslek örgütüne ve emekçilere dönük de bir saldırı anlamına geldiğini anlamak zor değil.
İnsan donanımı sen nelere kadirmişsin!
Tasarının genel gerekçesini okuduğunuzda, sanacaksınız ki, avukat işini bilse, bilgiye doysa, kanunu yutsa, Türkiye’de yargı bağımsız olurdu. Hiç şaşırmayın aynen böyle. Kanun tasarısının ruhunda bu var.
Deniliyor ki;
“Ülkemizde yargı ile ilgili sorunların çözümü için farklı çalışmalar ve düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır. Ancak, bu sorunların temelinde insan unsuru olduğu gibi, çözümünün de yine insan unsuruyla mümkün olduğu açıktır.”
“Adaletli ve gerçek bir yargılama, ancak savunmanın ve onun somut kullanıcısı olan avukatın yetkinliği ve etkinliğiyle ölçülebilir”
“Dosyasını iyi hazırlayan, hukukî nitelendirmeyi tam yapan, meslek etiğine uyan bir avukatın, yargılamada yargı organlarının işini önemli ölçüde kolaylaştıracağı çok açıktır.”
Ve bunlara benzer bir çok cümle… Lafı uzatmayalım. Tasarının gerekçesinde yargı bağımsızlığı namına kalan bir kırıntı varsa onu da silip süpürmüş, yargıyı iktidarı için bir arka bahçe haline getirmiş bir iktidarın, hedefi şaşırtma amacını gizleyememiş, bunu açıkça yazmış olduğunu görüyoruz.
Avukatlık mesleğini layıkıyla yerine getirenlerin içeri atıldığı, yetkin avukatların duruşma salonlarında sarf ettiği beş cümleden fazlasının zul kabul edildiği, dilekçelerin okunmadığı, en önemlisi de pozitif hukukun halka ve ülkeye saldırının aracı olduğu ülkemizde yargısal sorunları avukat donanımına bağlamak neyin yolunu açıyor?
Tek tek yazalım.
1. En büyük saldırı meslek örgütümüze…
Taslağın 128. Maddesindeki düzenleme dikkatle okunduğunda, tereciye tere satıldığını görmüş olmalısınız. Baroların niteliklerini düzenleyen bu bölümde alışık olduğumuz mesleğe ilişkin baro faaliyetleri sıralanıyor. E bendine geldiğinizde, niteliklerden biri olarak “hukukun üstünlüğü, insan haklarını savunmak ve korumak” niteliğinin de sayıldığını görüyor, tabi haliyle diyorsunuz. Peki, niteliklerini nasıl hayata geçirecek sorusuna Adalet Bakanlığımızın verdiği cevap gayet mahcupça. Mesleki konular ile ilgili barolarımız dava açabiliyor, ancak, E bendi ile ilgili dava açamıyor. E bendi dava açma yetkisi dışında tutuluyor. Taslak, davayı kaybetmek üzere olan bir davacının yazdığı son dilekçe misali, çırpınıyor, gizleyemiyor, önemli bir hakkı elimizden alırken satır arasındaki kelime oyunlarına ihtiyaç duyuyor…
AKP’nin TMMOB ile başlayan meslek örgütlerinin dava açma ehliyetini kaldırma amacı, bir kanun taslağı ile kendi mesleğimiz açısından da tescillenmiş oluyor. Bu taslak ile AKP insan hakları gibi çok önemli ve geniş bir alanda, önemli bir davacıdan kurtulmanın yolunu arıyor.
2. Vatandaş da unutulmamış…
Taslakta hemen hemen her düzenlemede, avukat ile bakanlığın bir “havuç-sopa “ ilişkisi tesis ettiği görülüyor. Meslekte kaliteyi yükseltmek, ikili sınav sistemi derken, avukatın yasadan memnuniyetinin yolu aynı zamanda iş alanlarının genişletildiğini gösterme üzerinden de sağlanmaya çalışılıyor.
Taslağın 28. maddesi ile değeri yirmi beş bin Türk Lirasından fazla olan dava ve icra takipleri ile İdari yargıda değerine bakılmaksızın her türlü iptal davalarında avukat ile temsil zorunluluğu getiriliyor. Bu düzenleme ile vatandaşın herhangi bir avukat tutmadan kendi hakkını aramasının kapsamı darlaştırılıyor. Adli yardım kapsamına giremeyecek, ancak vekâlet ücretini de ödeyemeyeceklerin dava açma hakları peşinen avukat tutma zorunluluğu ile ellerinden alınmış oluyor.
3. İşçi Avukata darbe…
Hemen belirtmeliyiz ki; taslağın işçi avukatlar ile ilgili bölümü, AKP iktidarının avukatlar nezdinde de sınıf düşmanlığının, piyasa şartlarının kutsandığı bölüm olarak kabul edilebilir.
Uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Her şey oldukça net. İşçi avukata bahşedilen ücret yoksulluk sınırının da altında. Yani, “Avukatın aylık net ücreti, her yıl için tespit edilen bir aylık net asgari ücretin iki katından az olamaz” deniyor. Bu açıkça asgari ücret mantığında olduğu gibi, bu kadardan fazla ücret vermeyebilirsin uygulamasını da meşrulaştırıyor. İki sınavdan geçerek “kaliteli avukat” olacaksın. Ama eğer işçi avukatsan kendi adına vekâlet alamayacaksın. Kaliteli avukat olacaksın. Ama işçi avukatsan kardeşinin dahi vekâletini alamayacaksın. Kaliteli avukat olacaksın ama işçi kalmaya da bu koşullarda mecbur bırakılacaksın…
TBB’nin işçi avukatlar için kabul ettiği yönerge ile soyut olarak dahi kazanılmış birçok hakkı silip götüren bu yasa tasarısı bu bölümü ile birlikte avukata düşmanlığı açısından mücadele edilmeyi hak eden bir tasarı olarak tarihe geçmiş oluyor.
4. Vekile kıyak, reklama devam…
Taslağın, avukat milletvekilleri için geçtiği kıyak ile reklam yasağının kaldırılması aynı denklemin iki parçası olarak görülebilir. Düzenleme ile avukat olup vekil seçilen kişinin herhangi bir avukatlık şirketine ortaklığı ortadan kalkmamakta devam etmektedir. Aynı zamanda bu zamana kadar bir ilke haline gelmiş reklam yasağı da kaldırılmakta, meslek piyasa koşullarında kıstası para olan bir rekabetin içine atılmaktadır.
Şimdi değilse ne zaman?
Bu havucu avukatların yutmaması, bu taslak ile erkenden hesaplaşması, sadece mesleğimizin AKP’ye karşı korunması değil, meslek örgütlerimizin ve halkın hak arama özgürlüğünün savunulması anlamına da gelecektir.
Denilebilir ki; mesleğimizin yeni bir kanuna ihtiyacı vardı, denilebilir ki; mevcut kanun çok eskidi, hayat değişti, meslek bazı boşlukları kaldıramıyor, denilebilir ki; kötünün iyisine de razı olmak hiç yoktan iyi demenin ne zararı var…
Karşı karşıya kaldığımız ne yeni, ne de kötünün iyisidir. Karşı karşıya kaldığımız artık meşruiyeti kalmamış, başbakan nezdinde diktatörlüğü tescillenmiş bir iktidarın, hep bilinen ve bu anlamda eskimiş bir kötüyü dayatmasıdır.
Tasarıya dar meslekçi bir bakış açısı ile bakılırsa AKP tasarıdaki hak gaspının üstünü örtecek, baro seçimleri kaç yılda bir yapılsın, Stajyer kotası olsun mu olmasın mı tartışması ile aradan sıyrılacaktır.
Mesleğimiz için bu sefer sesimizi yükseltmeyelim diyemeyiz hiçbir zaman ve demedik. Çünkü bizim mesleğimiz, bir kamu hizmetidir ve kamu otoritesine teslim edilemeyecek kadar önemli bir meslektir. Adaleti arayan herkes için bu tasarıya karşı çıkmak gerekir. Elbet mesleğimizin onur ve ilkelerine en çok pay buradan düşer…
http://adaletvesosyalizm.org/