Anayasa'ya aykırı 'demokratikleşme'

Demokratikleşme paketi, 30 Eylül 2013’te açıklandı. Konuya ilişkin olarak öncesi ve sonrasındaki yazılarımın özeti şu idi: Paketten çok propagandası öne çıktı; paketin içinde ise, din ve mezhep öncelikli düzenlemeler var. Nitekim, izleyen günlerde resm? kurumlarda başörtüsü serbest bırakıldı. Kadınların örtüsü, Başbakan’ın meydan konuşmalarının ana malzemesi zaten. Buna karşılık, paket yoluyla atılması vaad edilen 3-5 adım için, tam beş ay beklendi. Bu ise, eksik bir biçimde 6528 sayı ile yasalaştı. Başlık, pek iddialı: “Temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi amacıyla çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması…Kanun”
Yasalaşması için beş ay beklenen pakette, %10’luk seçim barajının esamesi bile yok…
Neler var? Başlıca dört kalem:
- Siyasal partiler,
- Toplantı ve gösteri,
- Dil/eğitim,
- Din ve nefret.
Önce, son haftalarda tanık olunanları hatırlayalım:
Sürekli anayasal darbe: Kişiye özgü başkanlık rejimi önerisi sonuçsuz kalınca AKP, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu dağıttı. 17 ve 25 Aralık’tan sonra, “fiili yönetim” ve TBMM’den geçirdiği yasalar yoluyla, Anayasa ile ulaşamadıklarını fazlasıyla yaptı. Hatta şu bile öne sürülebilir: Askerler, onar yıl aralarla üç kez darbe yaptı; açıkça ve adını koyarak. AKP ise, 3 aydır sürekli “anayasal darbe” yapıyor; “demokratik muhalefeti” ebleh yerine koyma pişkinliğiyle… Bunları, büyük ölçüde “torba kanunlar” yoluyla kotardı. 12 Eylül dönemine de rahmet okundu, “yasaya uygun anayasa” anlayışıyla.
Rüşveti kanıtladı: Hükûmet’in hukuk dışı ve fiili icraatı, daha başta suçsuzluk karinesini ortadan kaldırdı. Fiili yaptırım ve yargısız infaz uyguladığı kamu görevlilerine savunma ve aklanma hakkını tanımadı. Muhtemelen, onların yargı önündeki beyanlarından çekindiği için… (Bu nedenle, hukuka sahip çıkan kesimleri, paralel devlet veya Cemaat işbirlikçisi ilân etmenin hiçbir inandırıcılığı yok).
Rüşvet iddiasıyla kovuşturulan ve tutuklananları kurtarma şekli ise, kanıtlama aracı. Özellikle, Başbakan’ın oğluyla yaptığı telefon görüşmelerini inkâr etmemesi, meydanlarda ise, yatırım sayılarını sürekli milyarlarla ifade etmesi de, kanıtlama sürecinin bir parçası…
“İstisna Anayasa”, lüks hale geldi: 1982 Anayasası, yargısal denetim dışında tuttuğu işlemler nedeniyle “istisna anayasa” şeklinde nitelenmişti. AKP’nin “torba yasaları”, neredeyse, denetlenebilir işlemleri istisna haline getirdi. Bu nedenle, “istisna anayasa” nitelemesi de artık lüks; çünkü “anayasasız” bir döneme girildi…
Noter’liğe haksızlık: Anayasa’ya aykırı gördüğü halde imzaladığı yasalar karşısında CB A. Gül için “noter” nitelemesi, “noterlere hakaret” değil mi? Bir noter açıkça yasalara ve anayasaya aykırı olan bir belgeyi tasdik eder mi? Türkiye Noterler Birliği uyanık ola!
“Demokratikleşme…” , neden Anayasa’ya aykırı?
Haftalardır, (yumruk ve tekme yedeğinde) anayasal ve siyasal düzene meydan okuyarak neden olunan tahrifatı daha az görünür kılıcı bir düzenlemenin, demokratikleşme ve özgürlükleri ilerletici işlev üstlenme olasılığı zaten pek yoktu.
- Siyasal partiler: Bu denli sorunlu ve anti-demokratik yasa, artık uygulamada da pek anlamı kalmayan birkaç rötuşla geçiştirilmiş bulunuyor.
- Dil/eğitim: “Farklı dil ve lehçelerde eğitim ve öğretim yapmak amacıyla, özel eğitim kurumları açma” olanağı, dayanağını, 3.8.2002 tarihli 3. Uyum paketinden almakta.
- Din ve nefret: “Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel veya toplu olarak yapılmasının engellenmesi”, yaptırımsız değildi. Bu alan genişletilirken, din ve ibadet dışı kalma tercihi güvence altına alınmıyor. Örneğin, küçük bir yerleşim biriminde Cuma namaz vakti kaç esnaf kendini kepenk indirme mecburiyetinde hissetmez? “Nefret ve ayrımcılık” yasağına gelince; nefretle yüklü bir siyasal söylemin hakim olduğu bir ülkede bu madde havada kalmakta…
Toplantı ve gösteri özgürlüğüne ilişkin düzenleme ise, 2911 sayılı yasaya göre hiçbir ilerleme getirmediği gibi, Anayasa’ya açık aykırılık öğeleri içermekte:
Güzergâh belirleme yetkisi örneği yeter: “Şehir düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla yetkili idari merci, gösteri yürüyüşünün yapılacağı yer ve güzergahı tespit edebilir”. Bu yetki, Anayasa’dan 2001’de çıkarıldı. Şimdi ise, “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi…” yasası, mülk idare amirlerine daha geniş bir biçimde tanımakla, Anayasa’ya açıkça bir düzenleme yapılmış oluyor. (Üstelik, 2911 sayılı yasaya göre de, özgürlükler lehine olmayan bir düzenleme ile…)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1725