Bu haftaki yazımın konusu ülkemizdeki Kürt siyaseti olacak.
Bu kadar duyarlı bir konuda hem olabildiğince dikkatli, hem de en büyük ölçüde açık ve içtenlikli olmak gerektiğini biliyorum…
Ben de öyle yapacağım…
Öncelikle, bu konudaki tartışmaların hem yandaş hem karşıt taraflarca genellikle bilimsellikten uzak, duygusal, çoğu kez demagojik bir akıl yürütmeyle yapılageldiğini düşündüğümü belirtmeliyim.
İlk ve temel demagoji (yanlış, saptırıcı, bilimsel olmayan iddia), Kurtuluş Savaşı’nın Türkler ve Kürtlerce yapılmış olduğudur…
Bu doğru değil.
Kurtuluş Savaşı bir etnisiteler savaşı değil, ulusal var oluş savaşıydı.
Bu ulusal var oluş savaşının teorisi, zorlamaksızın, doğal olarak kendiliğinden, Türkçedir…
Bu nedenle de savaş sonrasında kurulan ulusun adı Türkiye’dir.
Kurtuluş Savaşı ideolojisini etnisite kavramıyla açıklamaya çalışmak ne bilimsel, ne doğru, ne de adildir.
***
İkinci olarak, ulus birbirinden ayrı etnisiteler toplamının değil, bir sentezin adıdır.
Türkiye’nin uluslaşma süreci büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Birkaç tane değil çok sayıda etnik topluluğun iletişimini sağlayan ortak bir dil (Türkçe) ve ortak bir ekonomi vardır.
Ulusal devletin temelini oluşturan etkenler de esas olarak bunlardır.
İkinci bir ulusal dil zorlaması (anadilde eğitim) esas olarak ikinci bir ulus zorlamasıdır. Bu konuda açık ve dürüst olmak gerekir.
Anadili öğrenip geliştirme hakkıyla anadilde eğitim farkının ise, sayısız kez yazılıp anlatılmış olduğu için, yeterince açık olduğunu düşünüyorum.
***
Laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, sadece bu topraklarda yaşayan herkes için değil, bütün dünyada aydınlanma devriminin evrensel kazanımları bakımından yaşamsal önemdedir.
Bu ulus devleti parçalayıp yok etmek her şeyden önce evrensel aydınlanma değerlerine karşı işlenecek bir suçtur.
Türkiye kendi içindeki sorunları kendi olanaklarıyla çözümleyebilecek birikimlere sahiptir.
Bütün toplumsal sorunlarımızın çözümü ancak ulusal bütünlük korunarak doğru ve kalıcı çözüme ulaşabilir.
Emperyalizmin, gericiliğin desteğiyle ulus devlet oluşturma çabası, en baştan yenilgiye mahkûmdur.
Bağımsızlık ve aydınlanma düşmanlığıyla, bölücülük ve yıkıcılıkla suçlanıp lanetlenmekten kurtulamayacaktır.
Bu gerçeğin tersine zorlamalar toplumbilimsel gerçekliğe aykırı olduğu gibi, bu nedenle de daha çok kan dökülmesine ve acıya yol açmaktan başka sonuç vermeyecektir.
***
Ülkemizin, hepimizin ortak yurdunun bugün karşı karşıya olduğu en önemli, en yaşamsal sorun, gaspçı, yağmacı, serüvenci, demokrasi düşmanı siyasal iktidardan kurtulmaktır.
Bu yöndeki bir savaşım, aynı zamanda emperyalizmin oyunlarına ve dayatmalarına karşı da savaşım demektir.
Kürt etnisitesinin sorunlarını ulusal bütünlük içinde çözme konusunda açık, birleştirici, yapıcı bir planla, hedeflerini net ve bütün ulusça kabul edilebilir ölçülerde ortaya koyamayan hiçbir siyasal oluşumun, kötülük tohumları ekmek, kötülüğü kışkırtmak dışında hiçbir başarı şansı olamaz.
Ve bu kötülüğün en başta da Kürt kökenli Türkiye yurttaşlarının zararına olacağını herkes iyi bilip üzerinde düşünmelidir.
Hepimizin ortak yurdunu, Türkiye’mizi, emperyalizme, faşizme, laik yaşam düşmanlığına karşı elbirliğiyle korumalıyız.
Hiçbir ulusal devletin içinden geriye doğru bir başka ulusal devlet kurulamaz.
İnsanlık tarihinde böyle bir şeyin örneği yoktur.
Kürt arkadaşları, örgütlerini ve sol adına destekçilerini, bağımsız kimliklerini kuşkusuz koruyarak, önümüzdeki seçimlerde emperyalizme, faşizme, aydınlanma düşmanlığına karşı, ulusal, yurtsever cephede güç birliği yapmaya çağırıyorum…