İkinci Cenevre Konferansı arifesinde Batı ve tüm dünya Suriye’de “en az kötü” seçeneğin Esad olduğu görüşünde birleşmişti
Konferanstan iki gün önce yayımlanan işkence ve cinayet fotoğrafları bu olguyu olumsuz yönde etkilemiş durumda. Nitekim Kerry’nin Esad ile ilgili sözleri, Amerikan görüşünde de önemli bir gelişme olduğunu gösteriyor. Ama durumun tümden değişmesi biraz güç
Kimse Esad’ın elinin temiz olduğunu zaten düşünmüyor. Ama çoğunluk da görüyor ki, Esad’a karşı, eli kanlı bağnaz katiller demokratik alternatif olamaz.
Esad’ın bir neden değil sonuç olduğunu çok garip ama bütün dünyaya Suriye’deki muhalifleri göstermiş bulunmaktadırlar.
Bir başka önemli husus da bağnaz katiller dışında, herkesin iç savaşın çıkar yol olmadığı konusunda görüş birliğine varmış olması
Bu görüşler daha belirginleşip kristalleşince, taraflarla ilgili tanımlamalar da değişecektir.
Gelişmeler böyle devam ederse, bu niteleme değişmesinden en fazla zarar görecek olan ise Suriye’ye silah göndermeyi sürdüren Türkiye olacaktır.
Tayyip Bey şimdiye dek, demokrasi ve insan haklarını savundukları söylenen Özgür Suriye Ordusu’na yardım eder görünüyordu
Ama şimdi ÖSO etkisizleşiyor, Esad’a karşı savaşanlar cephesinde meydan dinsel kisveli terör örgütlerine kalıyor.
***
Durumun bu şekilde uluslararası alanda da tescili beklenebilir.
Öyle olunca, bölgeye silah sevk ettiği kimsenin meçhulü olmayan Türkiye’nin durumu ne olacak, dünya bunu nasıl karşılayacaktır?
Bir ülkedeki iç savaşı silah sevk ederek desteklerken, bu davranışa gerçekle bağdaşmasa da herkesin yutar göründüğü kimi gerekçeler uydurmak zorunlu.
Bu da yapılamayınca, Türkiye gittikçe terörü destekleyen devlet konumuna doğru kaymaya başlayacak. Zaten konferansın ilk gününde, Suriye Dışişleri Bakanı, Türkiye’yi komşudaki teröre destek veren ülke ilan etti bile.
Oradan korsan devlete giden yol ise bir adımlık bir mesafedir.
Gerçekten de, polisiyle, ordusuyla, siyasal iktidarıyla, başka bir ülkedeki teröre destek veren ülkenin de ötesinde, komşuya silah sokarken bunu kendi polisi, ordusu, gümrükçüsüyle çekişerek, gizlice yapan devlete, korsan devlet demek yanlış olmasa gerek
Terörü destekleyen devletten, korsan devlete giden yol bir adımdır.
Yargı bağımsızlığı olmayan baskıcı devletten, yargısı birbiriyle didişen korsan devlete giden yol bir adımdır.
Baskıcı polis devletinden polislerin birbirlerini etkisizleştirmek için birbirleriyle silahlı çatışmaya girdiği korsan devlete giden yol bir adımdır.
***
Türkiye bütün bu yolları geçti, artık korsan devlete giden yola girilmiştir.
“Haydi korsan devlete hep birlikte kol kola!” diye haykırarak girilmedi bu yola.
- Demokrasiyi kuruyoruz! Vesayeti yıkıyoruz! Engelleri yok ediyoruz!.. Hırsızlığın önünü tıkıyoruz(!) denerek başlandı sefere.
Ama bunların hiçbiri yapılmadı, vesayetin yerine vesayet kondu, yeni iktidar kendi öz hırsızlarını buldu, yıkılan şeffaf toplum özlemi oldu.
O zaman, önce yandaşlardan başlayarak ilan edilen şu oldu:
- Ses etmeyin! Din devleti kuruyoruz, İslamı baş tacı ediyoruz.
Aslında kurulanın İslam devletiyle falan ilgisi yoktu.
Aslında temelleri atılan din devleti de değildi, korsan devletti.
Vatandaşın hem devletine hem de mahalle baskısına dönüşmüş halkına karşı meşru müdafaa halinde olduğu, yargının yurttaşa tuzak kurduğu, mevkufen idam infazıyla tutuklu öldürüldüğü, polisin polisle silah silaha geldiği, Park’taki yurttaşın polise vurdurulup öldürtüldüğü, Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü lideri ilan edilip içeri tıkıldığı, bireyin yargıya güvenmediği, devletinden sindiği, polisinden korktuğu rejim, korsan devlet rejiminden başka nedir ki aslında?
Zaten tarihte yaşanmış tecrübelerle sabitti ki, ikisi arasındaki yol da bir adımdı. Şimdi o son bir adım da atılıyor.