2014: "Hukukla tanışma" yılı olabilecek mi?

Yıl sona erdi, ama hukuk da tükendi. Bunda, egemenlik ve demokrasi kavramlarını yanlış anlamlandırma ve kullanımın, lâiklik yerine dinsel eğilimlerin payı belirleyici olsa gerek.

Bu nedenle, önce egemenliğin ne olmadığı ortaya konulmalı.

“Egemenlik” nedir, ne değildir?

Başbakan Erdoğan, geçen hafta Sakarya Üniversitesi'ndeki törende "Bizim iki özelliğimiz var, hem yasamayız hem yürütmeyiz. Ben şuna inanıyorum; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, egemenlik kayıtsız şartsız yargının değildir. Ama kalkıp yargı, 'Egemenlik kayıtsız şartsız benimdir diyorsa' bunu da bilelim. O zaman da adımlarımızı ona göre atarız…" dedi.

2013 özeti: Sadece “insan haklarına dayanan demokratik ve lâik hukuk devleti” değil, “kanun devleti” bile dibe vurdu…

Soru: Acaba bunun nedeni, yukarıdaki egemenlik anlayışı değil mi?

Doğru, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir”. Ne var ki millet, “egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.” (md. 6). Yasama yetkisi “Türk Milleti” adına TBMM’nindir (md.7). Yargı yetkisi, “Türk milleti” adına bağımsız mahkemelerce kullanılır (md. 9).

Görüldüğü gibi, egemenliğin kullanılmasında ana kayıt, “Anayasanın koyduğu esaslar”; yetkili organlar, TBMM ve yargı. Yürütme ise, özellikle yasamanın çıkardığı kanunlara göre kullanılan bir “görev”(md.8).

Özet: Egemenlik, yasama ve yargının anayasal çerçevede kullandığı yetkidir.

Ne değildir?

Egemenlik;

- Seçme-seçilmeye indirgenen bir ilişki değil.

- Çoğunluk partisini Anayasa’ya saygıdan bağışık kılan bir kavram hiç değil.

- Âdil yargılamayı etkileme yetkisi de değil.

- Ceza Muhakemesi Kanunu’na açıkça aykırı yönetmelik yapabilme anlamına da gelmez.

- Yürütmenin yargı ve emniyet mensubu sendikalarını baskı altına alma ve kapatma yetkisi değil.

- Hakimlere, emir ve talimat verme yetkisi asla değil.

- Düşünce ve ifade özgürlüğünü suç sayma yetkisi de değil.

- Barışçıl gösteri ve toplanma özgürlüğünü bastırmak değil.

- İnsanların özel yaşam alanına girme yetkisi kesinlikle değil.

- Demokratik toplum düzenine, lâik cumhuriyete aykırı, ölçülülük ilkesini ihlal eden ve hakkın özüne dokunan yasalar çıkarma yetkisi asla değildir.

Tam tersine, Anayasa’yı sürekli “ihlâl suçu”, egemenliğin tümüyle inkarı demektir.

“Paralel devlet” ve “çeteleşen idare”

Paralel devlet veya devlet içinde çetelerin oluştuğunu iddia edenler, egemenliğe yabancı alanlarda  “egemenlik yetkisi” arayanlar değil mi? Buradaki derin çelişki şu:  egemenlik adına kendilerine sınırsız yetki vehmedenler, kendilerinin siyasal ve idari bakımdan amiri oldukları birimlerde, çetelerin ortaya çıktığı ve paralel devletin oluştuğunu iddia etmekte.

“Paralel devlet” iddiasının doğru olduğu varsayımında, bu, acaba, “Yürütme”nin yetki ve görevini, “Anayasaya ve kanunlara uygun olarak” kullanması ve yerine getirmesinin bir sonucu mu; yoksa, tam tersine, egemenlik adına, Anayasa’yı sürekli ihlâl etmesinden mi?

Yargı ve kolluk gibi kamu hizmetlerine girişte ve görevde yükselmede, bilgi, yetenek, liyakat ve eşitlik ilkeleri yerine, “cemaat ve mezhep” aidiyetinin gözetilmesi, kendi deyişleriyle, “paralel devlet” veya “çeteleşme” zeminini oluşturmadı mı?

Hukukla tanışmak için…

2013’e damgasını vuran üç olay, (Gezi parkı, “öğrenci evleri” ve Cemaat-AKP çatışması: yolsuzluk dosyaları), Anayasızlaştırma sürecinin sacayağını oluşturdu. Bunda,  çoğunluk sayısının saydamlıktan ve sorumluluktan bağışıklık zannedilerek “sıfır özgürlük” uygulamasına gidilmesi; “Devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya hukukî temel düzeni”ni din kurallarına dayandırma, dini ve dinsel duyguları kötüye kullanma etkili oldu. Dahası, sadece Anayasa’nın açık hükümleri değil, yasalar bile sürekli ihlâl edildi.  Başka bir deyişle, hukuk rejiminin yerini “keyfî yönetim” aldı: 31 Aralık 2013’te “hukuk askıda” idi…

Şimdi bütün sorun, Türkiye’nin hukuk devleti ve toplumu ile tanışması. Bunun için, “1982 ile olmaz, yenisi gerek” biçiminde “anayasal ikiyüzlülük”ten artık vazgeçilmeli. 1982 Anayasası, geçirdiği değişiklikler sonucu belli ölçüde başkalaşmış (metamorfoza uğramış) bulunuyor. Bu nedenle, “ insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” ekseninde Anayasa’nın üstünlüğü kuralını öne çıkarmak şart. Bu hedefte, iktidarı hukuka saygıya sürekli zorlama mücadelesi vermek durumunda olan demokratik muhalefetin, bilgi kirliliğini önleme görevi de ortada.

Hukuk devleti ve haklar toplumu ereğinde nice yıllara…

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1895