Kadın ya da erkek olmak insanüstü
bir gücün belirlediği yazgı değil, doğal
süreçlerin sonucudur.
İnsan oluşumuzun kendisi de öyledir…
Yıldızların gökyüzüne çakılı olduğunu,
her şeyin yerinde saydığını düşünen (daha
doğrusu düşünme yetisine sahip olmayan)
bir akıl bunu kavrayamaz…
Sonsuz olan tek şey, devingenlik ve değişmedir…
***
Kadını mutlak olarak kadın, erkeği
mutlak olarak erkek gören bir anlayış,
bilimsel olmadığı gibi, bu iki cinsi birleştiren
cinsiyetüstü insanlık değerlerinin de
bilincinde değil demektir…
Kadın ya da erkek oluşumuzdan önce, insanız.
Varoluş ve yokoluş karşısında eşitiz.
Aynı insanlık yazgısını paylaşıyoruz.
Bu olgu toplumsal eşitlik kavramının da
üstündedir ve onun temelini oluşturur.
Kadın kadın olduğu, erkek erkek olduğu
için, biri ötekinden üstün değil, sadece farklıdırlar.
Bu farklılık ise, şimdi burada konu
edinilemeyecek kadar karmaşık biyolojik
oluşum süreçlerinin sonucu olsa gerektir
ve bu nedenle de zamansal boyutta
bakıldığında mutlak değil görecedir…
***
İnsan oluşumuzdan önce kadınlığımızın
(ya da erkekliğimizin) altını çizmek, bilimsel
olmadığı gibi ahlaksal da değildir.
Dikkatli bir göz, erkek egemen toplumların
bütün dünyada sonunun yaklaşmakta
olduğunu görecektir…
Bu sadece, kadın ve erkek arasında
eşitsizliğin en aza indiği ya da tümüyle
yok olduğu toplumlar bakımından değil,
aralarında bizim de bulunduğumuz, erkek
egemen anlayışın hâlâ baskın olduğu
toplumlar için de geçerlidir.
Bizim ülkemiz, bu anlamda, denebilir ki
ortalarda bir yerde bulunmaktadır.
Görece ileriliğin nedeni, kuşkusuz,
Cumhuriyet öncesindeki gelişmeler ve
kadınlarımızın özellikle de Cumhuriyetle her
alanda elde etmiş oldukları kazanımlardır.
***
Erkeğin erkek olarak kendini kadına üstün
sayması, kadının da bu üstünlüğü doğal bir
şey olarak kabul etmesi, önceki yüzyıllardan
süregelen anlayışların kalıntılarıdır.
İslam dininin bir ölçüde kendisinden
gelen, büyük ölçüde ise çarpıtılmış
yorumları, aralarında bizim de
bulunduğumuz toplumlarda bilime ve ahlaka
aykırı bu anlayışı kışkırtıp körüklemektedir.
Bilime aykırıdır, çünkü kadın ve erkek
arasındaki, yaşamın sürmesini sağlayan
biyolojik farklılıklara üstünlük-alçaklık gibi
öznel değer yargıları yüklemektedir.
Ahlaka aykırıdır, çünkü kadının hem
kadınlık hem insanlık değerlerine saldırıdır.
Toplumların gelişme dinamiklerine de
aykırıdır; çünkü kadının çalışma yaşamının
dışına itildiği, ikinci sınıf insan sayıldığı
toplumların, günümüzde de görülmekte
olduğu gibi, gelişme şansı yoktur.
***
Kadınlığın ayağa düşürülmesi, bu
gerçeklerin bilincinde olmayışın sonucudur.
Kadının kendini insan oluştan önce kadın
olarak görüp dişiliğini gereğinden çok öne
çıkarmasıyla onu örtüp saklaması sonuç
olarak aynı şey, kadınlığın bir meta gibi
piyasaya sürülmesi, ayağa düşürülmesidir…
Sonuçta, her iki davranışın özünde de
erkek egemen anlayışın çıkarları, baskıları,
zorlamaları söz konusudur…
Kadınlığın herhangi bir biçimde ayağa
düşürülmesine, öncelikle kadınlar alet
olmamalıdır…
Bugün TÜYAP’ta Tuncay
Özkan kardeşimin “Ötekiler” adlı
romanının tanıtım toplantısında
(12.00-İnterexpo) bulunacak, “Geziye
Şiirler” (16.30-İnterexpo Salonu) ve
“Dinamo’ya Saygı” (17.00-Karadeniz
Salonu) etkinliklerine konuşmacı
olarak katılacak, 15.00-16.30 arasında
Cumhuriyet Kitapları, bugün ve yarın
13.00-18.00 arasında da fırsat buldukça
Tekin Yayınları standında kitaplarımı
imzalayacağım…
Kitap fuarının bu yılki onur yazarı
değerli Prof. Dr. Taner Timur’u sevgi ve
saygıyla kutluyorum.