Ortada paket yok; ama propagandası ve gerilimi var. Üst düzey, sürekli ve yaygın propaganda yoluyla, bir yasa paketinden çok, sanki yeni bir Anayasa’nın yürürlüğe konuşu, hatta yeni bir devletin kuruluşu izlenimi yaratılıyor, o denli abartılı ve iddialı ki! Yasa, anayasa ve devlet, kuşkusuz birbirinden çok farklı kavramlar; ama çok önemli ortak paydası var: Saydamlık. Bir zamanlar, AKP’nin “ortak akıl” ve “şeffaflık” ilkelerine sarılışını hatırlatmanın bir yararı yok. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun tebaaya tek yanlı lütfedilişi bile daha mütevazi idi; çünkü, arkasında medya gücü yoktu. Bir yasa, -hele hele “demokratikleşme” gibi iddialı bir başlık taşıyan-, bir anayasa kapalı kapılar arkasında hazırlanmadığı gibi, devlet de açıkça kurulur. Burada yapılan, bunun tam tersi: Adeta bir esrar perdesi örülmüş ve balon şişirildikçe şişiriliyor…
Neden? Üç olasılık akla geliyor:
- İçerikle ilgili: Pakette, yasalardan çoktan ayıklanması gereken kimi iyileştirmelerin bulunması, zaten yaygın bir beklenti. Ne var ki, kamu görevinde başörtüsü veya “dinsel mağduriyet”in telâfisi adına “dinsel yayılma ve hâkimiyeti” tahkim edici parti öncelikleri, sürekli vurgulanan ve vurgulatılan öğeler. Böylece, şimdiden bunların kanıksanmasına yönelik ortam yaratılmaya çalışılıyor.
- “2013 yazı” rövanşı: Gezi Parkı’nın çekirdeğini oluşturduğu Türkiye genelindeki demokratik halk hareketi üzerinde, bir “sonbahar gölgesi” yaratılmaya çalışılıyor. “Demokratikleşme paketi” adı verilen bir hazırlık çalışması üzerine yapılan “tanıtım” konuşmalarının dili bile, demokrasiye yabancı: bir yandan, göstericileri, demokratik hak taleplerinde bulunan muhalifleri, laik düzeni savunanları sürekli karalamak; öte yandan, geçmişe yönelik “din mağduriyeti” söylemiyle çatışmacı ekseni derinleştirmek. Hükümet sözcüsünün “sokakta mı tartışalım?” sorusu hayli manidar!
- “Seçim yatırımı”: 2014 ve 2015, AKP’nin “ölüm-kalım savaşları”na sahne olacak. “Tarihte ilk defa” şeklinde propagandası yapılan “ paket”, müstakbel savaşların habercisi gibi. Bu pakette, büyük ve küçük azınlıklara yönelik kimi hakların yer alacağı açık: Kürtler, dinsel azınlıklar ve d. Fakat, esasen “dinsel çoğunluk”, paketten aslan payını elde edecek görünüyor; tıpkı 4+4+4’te olduğu gibi… Yine Hükümet sözcüsüne göre, “barış süreci ile ilgisi yok”. Bu bir riyakârlık mı, yoksa korku mu?
Acaba demokratikleşme adı altında, bu süreçle ilgili olmayan neler yer alacak pakette? Ve daha önemlisi: Atılması çok kolay olan demokratik adımların ne kadarı “görmez”den gelinecek?
Sadece birkaç örnek:
- Seçim barajı: %10 seçim barajından ne haber? Seçim çevrelerinin daraltılması, barajlı uygulamayı meşrulaştıramaz. Barajla hiç ilgisi yok. 2008’de İHAM, Yumak-Sadak/Türkiye kararıyla, barajın yüksek olduğunu vurguladı. Kaldı ki, seçim çevrelerinin daraltılması, olsa olsa seçim demokrasisi (önseçim gibi) ile anlamlı olabilir. Aksi halde, seçmenlerin iradesini, demokrasiye ve Anayasa’ya aykırı olarak ihlal etmeye devam edersiniz…
- Din özgürlüğü: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), “din hanesi”nin İHAS’a aykırı olduğuna karar verdi (Sinan Işık/Türkiye, Şubat 2010). Bu kararın uygulanması için, sadece İçişleri Bakanlığı genelgesi yeterli. Bütün yurttaşların din özgürlüğünü ihlâl etmeye neden devamın hiçbir gerekçesi yok. (Zorunlu din derslerine ilişkin İHAM -2007- kararını geçiyorum…)
-Gösteri ve yürüyüş: Anayasa’ya açıkça aykırı yasaklamalar içeren 2911 sayılı TGYK, ne ölçüde elden geçirilecek? Toplantı ve gösteri özgürlüğüne sürekli müdahale nedeniyle, İHAM’ın ihlal kararları çizelgesi giderek uzuyor. Üst düzey yetkililer, “izinsiz gösteri”, “kanunsuz toplantı” gibi Anayasa’da yeri olmayan kavramları kullandıkça kamusal mekân alanı giderek daraltılıyor…
- Çevre hakkı: Türkiye, birçok çevre sözleşmesini onayladığı ve Aarhus Sözleşmesi’ni onay taahhüdünde bulunduğu halde, beklenen ne? Çevresel Bilgilere Erişim, Çevresel Kararlara Katılım ve Çevresel Başvuru Haklarını düzenleyen bu Sözleşme’yi onaylamamak, Türkiye ülkesinin her geçen gün daha çok tahrip edilmesi sonucunu doğurmakta; siyasal ve idari mercilerin inayeti ve yerli-yabancı sermaye çevrelerinin iştahı ile Türkiye ülkesi, talan edilmeye devam edilmekte. Pakette “çevre hakkı” yer alacak mı?
Özetle; siyasal demokrasi, din özgürlüğü, çevresel demokrasi ve “demokratik toplum”, “demokratikleşme paketi” için bir test. Şimdi merak konusu şu: Pakette, demokratik yönün mü, yoksa demokrasiyle ilgisi olmayan konuların mı ağır basacağı? Şimdilik gösterilen sadece zarf; ya mazruf?