Türkiye’yi yönetmekte olan siyasal anlayış, devleti kendine hasım gören ve tüm devlet kurumları ile hesaplaşmayı seçen bir izlenim vermektedir.
Bu anlayış, bilinçli olarak, yargıyı siyasal nitelikli bir çekişmenin içine itmiştir.
Oluşturulan zihinsel kargaşa ve açılan siyasal davalarla yaratılan korku ortamında, yargı hedef tahtası haline getirilmiş, yaşanan hukuksal skandallar toplumun hukuka ve adalete olan inancını derinden sarsmıştır. Mahkeme kararlarında görülen ak ve kara kadar sapmalar ve hukukçular arasında yaşanan onarılmaz kamplaşmalar, yargıyı toplumsal yalnızlığa itmiştir.
Yaşananların önemini ve yaratacağı sonuçların vahametini kavramaktan aciz bazı hukukçu ve avukatların bu tabloyu gözden kaçırarak girdikleri kör kavgalar veya vurdumduymazlıklar, yaşadıklarımızın üzerine tuz biber ekmektedir.
Avukatlar, ülkenin içerisine sürüklendiği yoksullaşmadan payını almakta, özellikle genç avukatlar temel gereksinimlerini bile karşılamakta zorluklar yaşamaktadırlar. Sırf bu nedenle bile avukatlar, bağımsızlıklarını koruyamamakta, topluma karşı sorumluluklarını tam olarak yerine getirememektedirler.
Batmakta olan bir gemide bir karış yukarıda veya aşağıda olmanın önemi yoktur.
Bu koşullarda, 5 nisanlar avukatlar için kutlama günü değil, hukuka, yargıya ve kendilerine sahip çıkma günüdür.
İçinde bulunduğumuz koşullar, değişik adlar altında oluşan yapay grup anlayışlarını aşan bir birliktelik gerektirmektedir.
Ne yazık ki, avukatların örgütlü ortak gücü, kamuoyuna umut olarak yansıtılamamaktadır.
Barolar ve Barolar Birliği önderlik yeteneğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Hak aramak ve haklıyı savunmakla görevli olan avukatları, toplum adına, herkesin ve kendilerinin hakkını savunmaya ve hukuka sahip çıkmaya çağırıyoruz.