SOLUKLAŞAN DEVLET SURİYE (I)
Okuyucuya Not: Bu çalışmaya bir solukta okunacak makale yazmak için başlanmıştır. Ancak, konunun güncel ve çok değişken olması çalışmanın da genişlemesine ve sürenin de uzamasına neden olmuştur. Sonuçta Suriye’deki durumun bir son kare fotoğrafı çekilebilmiştir. Uzun olması bakımından da 5 bölüme ayrılmış ve okuyucunun istifadesine sunulmuştur.
SOLUKLAŞAN DEVLET
SURİYE
(I)
Ortadoğu/Kuzey Afrika bölgesine demokrasi, huzur ve güven getireceği öne sürülen ve “Arap Baharı” olarak tanımlanan süreç, bölgedeki son gelişmeler çerçevesinde neredeyse bir “Arap Kışı” sürecine dönüşmüştür.
Bu sürecin bir halkası da Suriye’dir. Suriye’de yaşanan gelişmeler, hem Suriye’nin özellikleri ve hem de Türkiye’nin komşusu olması bakımından Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir1. Anılan gerekçeler ile Suriye’ye ayrı bir önem verilmesinde ve başlangıçtan itibaren Suriye’de nasıl bir süreç yaşandığının, bu sürecin olası sonuçlarının neler olabileceğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır2.
Uluslararası Hukuk Bakımından Devlet:
Bir devlet tüzel kişiliğinin oluşumundan söz edebilmek için en azından dört unsurun varlığının görülebilir/teşhis edilebilir olması gerekmektedir.
Bunlar üzerinde yaşanabilecek bir kara parçası (ülke), bir arada yaşama istenci olan insan topluluğu (nüfus), tek meşru güç kaynağı olarak algılanan ve egemen olan bir kurumsal yapı (devlet) ile uluslararası alanda da tanınma/temsil edilebilme yeteneği olarak sıralanabilir.
Böyle bir oluşumun uluslararası hukuk bakımından geçerlilik kazanabilmesi Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na (BM) başvurma ve tanınma ile mümkün olmaktadır3.
Türkiye’nin komşusu olan Suriye’nin yaşadığı ve bir yerde “kendini yok etme” olarak adlandırabileceğimiz süreç içerisinde de yukarıda belirttiğimiz unsurların giderek soluklaştığına tanık olmaktayız4. Bu noktada “Suriye’de ne oluyor” sorusuna bir yanıt bulmak önemli bir sorumluluk olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Ülkemizde kolaycılığa kaçma alışkanlık olmuştur. Araştırmadan, incelemeden, sorgulamadan kısa yoldan bir sonuca ulaşmak yeterli görülebilmektedir. Suçlama, karalama, çarpıtma, yanıltma gibi bir tavır içerisinde olmak ve doğruları görmek yerine, duyguları okşayan hoşa giden söylemler ile kendimizi ve kamuoyunu avutmak daha çok kabul görmektedir.
Doğruları araştırmak ve doğru bilgileri sunmak ahlaki bir sorumluluktur.
Suriye’de Demokrasi Olmadı:
Suriye de dahil olmak üzere Ortadoğu coğrafyasındaki devletlerin tarihsel süreç içerisinde iyi bir demokrasi deneyimi yaşadıklarını söylememiz mümkün değildir.
Suriye’nin geride kalan 67 yıllık bağımsızlık döneminde demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarına saygı adına not düşeceğimiz bir süreç bulunmamaktadır.
Yönetimler ve yönetenler değişmiş ve ancak Suriye halkının yazgısında bir değişiklik olmamıştır. Bireyler/vatandaşlar kısmen huzur ve güven içerisinde yaşıyor olabilmeleri nedeniyle baskı uygulayan ve insan hakları ihlalleri yapan yönetimleri/yöneticileri görmezlikten gelmiş ve bu şekilde de yıllar içerisinde giderek demokrasi kültürünün uzağına düşmüştür5.
Hafız Esat’ın vefatı üzerine yerini oğlu Beşar Esat almış ve Suriye bu şahsiyetin yönetimi altında 2011 yılına ulaşmıştır.
2011 yılı içerisinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da mevcut yönetimlere karşı yaşanan kalkışma hareketlerinin bir benzeri de Suriye’de başlamış ve Suriye bir ölüm ve yıkım sürecinin içerisine sürüklenmiştir6.
Yönetilemeyen ve Çöken Devlet:
Geride kalan neredeyse üç yıl sonunda Suriye halkının mağduriyeti bakımından ortaya çıkan sonuç ürkütücüdür. Ancak bu sürecin sona ereceği konusunda da henüz açık bir emare bulunmamaktadır7.
Ölümlerin ve yıkımların yanı sıra devletçi karakter taşıyan Suriye ekonomisi de bir açmazın içerisine sürüklenmiştir ve durum daha da kötüye gitmektedir8.
Suriye’de olayların başlamasından bu yana devletin varlığının da sorgulanmasına yol açan sürekli bir geriye gidiş söz konusudur. Devletin giderek soluklaşması uluslararası toplum tarafından da gözlenmektedir. Suriye bir çöküş sürecine girmiştir/girmesi sağlanmıştır9.
Uluslararası toplumun üzerinde uzlaşma sağladığı bir tanım bulunmamasına rağmen, genel olarak önemli sayılan bazı “yönetebilme yeteneklerini” yitiren bir devletin “yönetebilme yeterliliğinin” de ortadan kalkmış olabileceği dikkate alınmaktadır.
Ülkesi üzerindeki yönetme ya da hukuk zemininde güç olma/kullanabilme yeteneğinin yitirilmiş olması, karar alma meşruiyetinin ortadan kalkması, kamu hizmetlerinin verilememesi, uluslararası toplumun mensubu olarak diğer devletlerle iletişim kurabilme yeteneğinin yok olması bir devletin “yönetebilme yeterliliğinin” de ortadan kalktığına işaret etmektedir10.
Suriye Devleti’nin “yönetebilme yeterliliği” mevcut koşullar bakımından tartışmalı hale gelmiştir.
Suriye’de halen birçok silahlı örgüt faaliyet göstermektedir11. Değişik etnik, dini ve siyasi görüşe sahip olan bu örgütler bir yandan Suriye Devleti ile mücadele ederken bir yandan da birbirlerine üstünlük sağlamak için gayret göstermektedirler12.
Genel anlamda “muhalif güçler” olarak tanımlanan bütün bu örgütlerin birleşmeleri ve ortak hareket etmeleri istikametinde çalışmalar devam etmektedir.
Gecikme ile de olsa önce “Suriye Ulusal Konseyi” (SUK) ve daha sonra da “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçleri Ulusal Koalisyonu” (SUKOA) kurulmuş olmasına karşılık muhalif unsurlar arasında tam bir uzlaşma sağlandığı söylenemez13.
Bu bağlamda SUK’un ihtiyacı karşılayamadığı düşüncesinde yola çıkılarak kurulan SUKOA’nın da tanınma anlamında yeterli bir görünüm sergilese de Suriye’de muhalif unsurları temsil bakımından başarılı olduğunu söylemek mümkün görülmemektedir.
Suriye’de faaliyet gösteren örgütlerin siyasi hedefleri ile SUK’un ve SUKOA’nın kuruluş maksadının bazı noktalarda örtüşmediği şeklinde bir kanaat bulunmaktadır.
Muhalif unsurların temsil edilebilme bakımından tatmin edilemediği bu süreçte, Suriye içerisinde faaliyet gösteren muhalif güçler dini, mezhepsel, etnik ve siyasi bakımından etkin oldukları bölgelerde nüfuz alanları oluşturmak ve bölgesel/yerel yönetimler kurmak gayreti içerisine girmişlerdir14.
Çatışmaların şiddeti ve yoğunluğu dini ve etnik bakımdan ayrışmanın da giderek hız kazanmasına neden olmuştur/olmaktadır15.
Yukarıda ifade edilen gelişmeler “muhalif güçler” olarak adlandırılan gruplar arasında bir uzlaşmanın sağlanamadığına ve bütün bu grupları ve muhalefet kanadını temsil ve tatmin edecek bir üst/çatı siyasal örgütlenmenin de henüz kurulamadığına işaret etmektedir. Sürecin bu şekilde devam etmesi Suriye içerisinde küçük “yerel yönetim” merkezlerinin oluşmasına ve de kalıcı hale gelmesine ve ayrıca gelecekte de bir/birleşik Suriye Devleti kurulmasının mümkün olamayacağına işaret etmektedir.
Muhalif güçlerin temsil edilebilme ve uluslararası alanda tanınma konusundaki girişimler hakkında aşağıda daha ayrıntılı bilgi sunulacaktır.
Suriye’de olayların/çatışmaların başladığı tarihten bu yana neredeyse üç yıl geride kalmıştır. Bu süreç içerisinde bir yandan Suriye içerisindeki “muhalif güçler/taraflar” birleşmek suretiyle bir siyasal üst/çatı kurum kurmak için çalışırlarken, diğer yandan da uluslararası toplum Suriye’deki “sivil/iç savaşı” sona erdirmek için girişimlerde bulunmuştur.
Birinci bölümün sonudur.
Av. Reha Taşkesen
Ankara, 25.08.2013
Hits: 3096