Günümüzde değerlerden söz edilirken insanlık, insancıllık, yerellik üstü ve ötesi gibi değer ve kavramlar öne çıkarılmakta, bireysel özgürlüklere sıklıkla vurgu yapılmaktadır. Ancak önerilen yaşam biçimleri ile sunulan kültür değerlerinin oluşturduğu ortam, bireyleri “bağımsız” değil, belki daha çok “bağsız”, “bağlantısız” insanlar olarak yapılandırmaya elverişli bir zemin yaratmakta.
Konuya bir saptama yaparak başlamak istiyorum. Günümüz dünyasında güvenmek, bağlanmak, omuz omuza vermek, dayanışma, duygudaşlık, karşılıklı özen, bir diğeri için yaşamak, hatta iyilik, merhamet, yardımseverlik, insani bağlılıklar kurmayı bir hak ve sorumluluk almanın ötesinde, yükümlülük olarak görmek gibi kavram ve değerler giderek anlamlarını yitirmektedir. Bağlılık kavramının zayıfladığı, kanımca bağımsız insan kavramının da giderek yok olduğu dünyamızda esas belirleyici “bağlantısızlık” olmaktadır. Bir başka anlatımla, kopmaz ve daimi bağlardan yoksun, güya “bağsız” insanlar var artık günümüzde. Bu kişiler birbirilerine kablolu yada kablosuz bağlanmaktalar ama bu bağlarda süreklilik yer almamakta, aranmamaktadır. Bu bağlar internettir, televizyondur, cep telefonudur.
Topluma verilen temel mesaj kimsenin vazgeçilmez olmadığıdır. Kural, yaşamın bir evresinde büyümesine katkıda bulundu diye kolektif çabanın meyvesi üzerinde kimsenin hak iddia edemeyeceğidir. Hele ekibin üyesi hiç iddia edemez. Yaşam, sert insanların oynadığı bir oyundur. Bir araya gelmek, omuz omuza vermek, bir ekip halinde çalışmak ancak, amaçlarınıza erişmenize yardım ediyorsa bir anlam taşımaktadır. Yardım severlik, beklentisiz karşılıksız iyilikler, fedakarlıklar ve benzeri niteliklerden kurulu bir örgüden oluşan ilişkiler, komşuluklar belirleyici olmaktan çıkmıştır.
Bu konuda 1968’de Polonya’dan sınır dışı edildikten sonra önce İsrail’e, oradan da İngiltere’ye giden, Leeds Üniversite’sinde Sosyoloji kürsüsünün başına geçerek kültür ve gücün çözümlenmesine özel önem vermiş olan Zygmunt Bauman’dan bir alıntı yapacağım:
“Yakalanmayın / Sıkı sıkı sarılmayın / Unutmayın ki bağlılıklarınız ve vaatleriniz ne kadar derin, ne kadar yoğun olursa, riskler de o denli büyük olacaktır. Oysa hafif bağlantılı ilişkiler herkesin işini kolaylaştırmakta” diyor yazar. Bu nedenle, birbirinden kopan insan kitlesini yan yanalık devam etse bile “Sürü” olarak nitelendiriyor, insanoğlunu, insan haysiyetine yaraşır bir dünyaya götüren hiçbir kestirme yolun olmadığını, ama denemenin gerekli ve zorunlu olduğunu söylüyor.
Gerçekten de popüler kültürün popüler mesajı, yabancıya asla güvenmemek, herkesten kuşkulanmaktır; ilişkilerdeki en iyi yöntem ise “cool” kalmaktır. Kim ki çekince koymadan bağlanır, gelecekte mutlaka başı çok ağrıyacaktır. Dolayısıyla, ilişkiler son derece gevşek ve cayılabilir olmalıdır. Bugünün dünyası, güvene karşı fesat kuruyor gibidir. Düşünmeye de fazla tutkulu olduğumuzu sanmıyorum. Böyle bir dünyada ise “güven”, teşvik görmeyecektir. Oysa insanda korku, aşağılama, nefret varsa, haysiyet kaybına uğramak kaçınılmazdır.
Bağlılık duyulmadan bağlantı kurabilme rahatlığı, bir tuşa basarak tüm ilişkiyi kesebilme özgürlüğü, insanın gerçek anlamda özgür olabilmesi ve gerçek tam bir kişiliğe erişmesi, olası mıdır acaba?
Bugün, küreselleşme ile önerilen değerlerin çok büyük bir bölümü insanlığa ait değerleri yaşama geçirmeyi engeller niteliktedir. Bugünün yaşamı belki daha çok konfor sunuyor, küreselleşme adı çerçevesinde dünyanın ortak değerleri ile daha ilgili gibi davranıyor ama ilişkilerin bu değerlerin tedavülden kalkması ya da değerlerin sanal hatlar üzerinden yaşama dahil edilmesi ile kurulması, yürütülmesi olanaklı mıdır gerçekten?