BÜYÜK GREV YA DA BÜYÜK BARO!

~ 12.04.2013, Av. Dr. Başar YALTI ~
Aziz Nesin, “Büyük Grev”* adlı öyküsünde koşulları ve zamanlaması doğru seçilmemiş, sonuçları iyi hesaplanmamış, işçiden çok işverene yarayan grevleri ve bu tür grev kararları alan sendika yöneticilerini eleştirir. Aziz Nesin’in bu öyküsünden esinlenerek “büyük grev” kavramı, bir örgütün elindeki en önemli ve etkili silahını doğru kullanmadığı takdirde ( bilerek veya bilmeyerek) karşı tarafa nasıl hizmet ettiği durumları anlatmak için kullanılır olmuştur.
 
Nedense, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Genel Kuruluna gidilirken, İstanbul Barosu’nun 18 Ocak tarihinde yaptığı Delege Toplantısı ve daha sonraki gelişmeler bana Aziz Nesin’in ve Büyük Grev adlı öyküsünü çağrıştırdı.
 
Kalabalık topluluklara bir karar aldırmak istendiğinde, kitle psikolojisi araçlarını kullanmak çok etkili olmaktadır. Kitlenin ruhunu okşayan; “Bizden büyüğü yok, anca beraber kanca beraber, kimin haddine bizden onay/izin almadan aday olmak, 99 kişi tek yumruk olacağız, aykırı düşünmek ihanettir”, benzeri söylemlerle ortaya çıkıldığında iş hayli kolaylaşır. Bireyi toplum içinde eriten, özgür davranma yeteneğini elinden alan psikolojik yönlendirmeler, hitap edilen kitlenin istenilen kararı kolayca almasını sağlar.
 
Delege toplantısında, önce, katılanların oybirliğiyle, yeniden adaylığını açıklayan şimdiki TBB Sayın Başkanının desteklenmemesi gerektiği kararlaştırıldı. Çünkü İstanbul Barosunun bilinen ve kamuoyuna yansıyan tutum ve politikaları ile TBB Yönetiminin geçtiğimiz süreçte izlediği tutum hiçbir şekilde bağdaşmıyordu.
 
Cumhuriyet neredeyse tüm değerlerini yitirirken, hukuk siyasal iktidarın silahı haline gelirken, yargı polisleşip, yargıç memurlaşırken, en önemlisi de avukatlar mahkemelerin şamar oğlanına çevrilmişken, bildiri yayınlamaktan öte bir tepki vermeyen, sessizliğe övgüler dizen, Demokrat Yargı Derneğinin bile çok gerisine düşen bir TBB yönetiminin desteklenmesi düşünülemezdi.
 
Öyle ise ne yapılmalı idi. Elbette tek aday üzerinde birleşilmeliydi. Çok güçlü(!) bir adaya karşı başka türlü davranılamazdı. İster istemez akla, peki bu kim olmalı, sorusu gelince de, “Büyük Grev” koşulları devreye giriyor, gizli propaganda işliyordu: O’nun 196 oyu çantada keklik. Şu aday mı, zaten kazanamaz. Aslında onu desteklerdik ama aday olurken bize mi sordu. Biz mutlaka kendi adayımızı çıkartmalıyız, vs.vs...
 
Çünkü Baro, sürecin gerisinde kaldığını fark etmiş, tren hayli yol almış, Baronun onur ve saygınlığı adına “bir şeyler” yapma ihtiyacı doğmuştur.
 
Oysa daha biraz önce, ancak tek aday üzerinde oydaşma sağlanırsa, “cumhuriyet karşıtlarına” karşı seçim kazanmanın ve TBB’ ne İstanbul Barosu anlayışını taşımanın bir vatan görevi olduğu vurgulanmıştı.
 
Sonunda Baro kendi adayını çıkartma kararı aldı. Aslında aday çoktan hazırdı. Dışarıdan bakanlar yanlış algılamasın diye prosedürel bir süreç işletildi. “Eğilim yoklaması” yapıldı. Beklenen isim açıklandı.
 
Yalçın Küçük, “Büyük Grev” i şöyle tanımlamıştı: “Büyük sermaye bayram etti. Kamhi buzdolabı, Koç çamaşır makinesi satamıyordu, ülke büyük bir ekonomik krizde idi, stoklar her gün daha da artıyordu; büyük işverenler işçilerini zorunlu tatile çıkarmışlardı, derhal lokavt ilan ettiler. İşte ‘Büyük Grev’ budur.”
 
Büyük Baro” olmamızın sonucunda ise; mutlaka değişmesi gerektiği yönünde karar alınan, siyasal iktidarla kol kola, değerlerimizden uzak bir kadro, ne uğruna yapıldığı belli olmayan (!) bir çekişme yüzünden, dört yıl daha Türkiye’nin en büyük hukuk kurumunu yönetecek, belki de.
 
Üstelik tam da yeni bir Anayasa yapım sürecine girilirken…
 
Bizlerin kendi kargaşamızı yaratmakta çok becerikli olduğumuzu öngören siyasal iktidarın ve onların TBB deki destekçilerinin içi rahat olsun: Büyük grev başlıyor…

 
Av. Başar YALTI

 
  • Büyük Grev, Aziz Nesin, Nesin Yayıncılık, 6. B., Ocak 2013,
Av. Dr. Başar YALTI | Tüm Yazıları
Hits: 2849