Muhafazakârlık aydınlanma felsefesine ve akla karşıdır. Bu yanıyla muhafazakârlar hiçbir zaman tarihi ve toplumları değiştiremezler. Gerçek anlamda hiçbir değişime öncülük edemezler.
Muhafazakârların aydınlanma karşısına koydukları “akıl”, son çözümlemede teolojik literatürün, kutsal metinlerin içinde hareket eden ve dogmalar tarafından teslim alınmış bir akıldır. Dünyevi işlerde, insan hayatında, toplumsal ve siyasal olaylarda, aklı değil, inançları esas alırlar.
Muhafazakârlık, insan ve toplum hayatını değiştiren her önemli gelişme karşısında direnme eğilimidir. Bu nedenle yenilikçi olmaları imkansız. Dolayısıyla tarihte değişim ve ilerlemenin öncüleri de muhafazakârlar değil, her zaman devrimciler oldu.
Muhafazakârlık, modernleşme akımı karşısında, bu sürecin çözdüğü siyasal, toplumsal ve kültürel yapıların gösterdiği tepkiye dayanır. Temel kaygısı ve talebi, bu kurumların toplumsal yaşamdaki yerlerinin sürdürülmesidir.
Günümüz Batı muhafazakârlığını, “rasyonelleşmiş gelenekçilik” ya da “akılcı tutuculuk” diye de tanımlayabiliriz. Aydınlanmanın dönüştürdüğü terbiye ettiği bir gelenekselciliktir
bu...
Türkiye muhafazakârlığına ise dincilik egemendir. Ülkemizde gerici tarihsel blokun en büyük kanadını oluşturan muhafazakârlar, Cumhuriyetin kazanımlarına ve aydınlanma birikimine saldırırken, gerçekte ilerleme fikrine karşı çıkarlar.
Daha da önemlisi muhafazakârlara “yenilikçi” diyen liberal aydınların bulunduğu dünyadaki tek ülke Türkiye’dir.
(Yurt Gazetesi)