2013 neden önemli?

2007 ve 2010,  başlıca iki büyük dönemeç oldu AKP Hükûmetleri için. Şimdi 3.süne  hazırlanıyor: Siyasal rejimi değiştirmek. Bu yolda kaldıraç, 2007 ve 2010 değişiklikleri,  hedef ise“2023 Vizyonu”. Önce, iki yıla yayılacak 3 veya 4 seçim için, taktikler geliştirilecek. Bugünkü anayasal düzene göre,  2014’te yerel seçimler (bahar) ve Cumhurbaşkanı (CB) seçimleri (yaz); 2015’te ise yasama seçimleri (yaz). Muhtemel bir Anayasa referandumu da (2013 yaz) eklenirse,  Hükûmet ve Partisi  için   4 sandık, gelecek 10 yıl stratejisi için belirleyici olacak. , “taktik ve strateji savaşları”, birbiriyle yarıştırılacak gibi görünüyor.

            2007 ve 2010’te, Yürütme ve Yargı-Yürütme ilişkileri üzerine 1982’nin “ruhu derinleştir” ildi.  2013’te ise daha radikal bir hamle yapılarak,  “rejim değişikliği” amaçlanıyor.

Ne var ki, amaçlanan değişikliği, karşılaştırmalı siyaset bilimi ışığında tartışmak veya değerlendirmek mümkün değil. Çünkü, AK Parti önerisi, çağdaş anayasaların dayandığı temel mekanizmaları yok sayıyor: fren-dengeler veya iktidar ve karşı iktidarlar ya da denge-denetleme sistemleri. Bu düzenekler, yatay ve dikey olmak üzere iki boyutlu:

- Yatay: erkler ayrılığı ve anayasal-idarî yargı denetimi, özerk kuruluşlar…

- Düşey/merkez-çevre ilişkisi: yerel ve bölgesel yönetimler, federe devletler.

 Göreceli bir-iki sapma dışında, parlamenter rejimin ortak paydasını  oluşturduğu Avrupa Birliği devletlerinde, yürütmenin güçlendirilmesi yönündeki öznel eğilimler, nesnel karar alma süreciyle çerçevelenmiş bulunuyor.

AKP  önerisinin anlamı ne?

- Gerekçe: 2007 değişikliği  sonucu halk tarafından seçileceği için CB siyasallaşacak ve Yürütmenin iki kanadı arasında çatışma ortaya çıkacak.  Bu süreçte, ‘buna başka siyasal gruplar neden olmuş ve şimdi AKP buna çözüm arıyormuş’ havası yaratılıyor. Aslında böyle bir gerekçe, çözümü basitleştiriyor: Hemen bir Anayasa değişikliğiyle, CB’nin yeniden TBMM tarafından seçilmesini sağlamak.

Ama amaç, gerçekten olası çatışmaları azaltmak olsaydı, o durumda, Fransa ve Portekiz’de olduğu gibi, yarı-parlamenter/yarı-başkanlık rejimlerine özgü düzenlemeler yapılırdı.

Tam tersine, “tek kişi” ekseninde bir rejim tasavvuru, başkanlık veya yarı-başkanlık rejimleriyle de bağdaşmayan bir “kişisel iktidar” olgusunu beraberinde getirir.

Bunun anlamı;  siyasal rejimin evriminde, 1876 Kanun-ı Esâsî’den bu yana ilk ciddi sapma olacak olması. Avrupa karşısında ise,  ülkemizin  belirgin bir biçimde demokrasi standartları dışına kayma olasılığı çok güçlü.

Önerinin  yararı kime?

- Çift başlı yürütme tek başlı olacak; bu kişi, tam hâkim olacak.

- Devlet Başkanı, Parti başkanlığını sürdüreceği için; lideri, CB seçilirse AKP’yi kurtaracak.

- AKP, hâkim parti durumuna getirilecek,

- Toplumun dönüştürülmesi, “devlet-parti-şef” yoluyla on yılda sağlanacak.

Türkiye’nin bölgesel konumu bakımından;

- Siyasal rejim olarak Beyaz Rusya-Mısır eksenine oturacak,

- “Arap Baharı” yaşayan devletleri esinleme yerine, kendisi, “İslâmî ortaçağ”a yönelen “kış rüzgârı”nın etkisi altına girecek,

-Lâiklik ekseni anayasal düzlemde muhafaza edilse de, “toplum-hukuk ve devlet” üçlüsünü “Sünnî İslâm” eksenine dayandırma harekâtı ivme kazanacak.

 

 

Tercih yılı

Bu nedenlerle 2013, Türkiye için “dayatmalı tercih” veya bir “kırılma yılı” olarak da görülebilir. AK Parti,  2010’a göre hem güçlü hem de zayıf:

- Güçlü, çünkü   “anayasal pazarlık”ta, 2010’da yeniden yapılandırdığı AYM ve HSYK,  kazanım hanesinde  görüyor.

- Zayıf, çünkü 2010 değişikliğini destekleyen ve özellikle “yetmez ama, evet!” diyen kesimler, bu kez, muhtemelen “hayır” diyecekler.

Sonuç olarak, AKP’nin işi kolay değil, ama en azından “kazanımı” var. İşi zor olan ise Türkiye, çünkü  kaybetme riski ile karşı karşıya. Bu nedenle, “özgürlükçü demokratik ittifak”, 2013’ün yaşamsal sorunsalı…

 

(Birgün)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2271