20 iddianamenin bir çuvala konmasıyla oluşan Ergenekon davasında 13 Aralık Perşembe günü yeni bir aşama başlayacak.
Mahkemenin, dosyaya birden nokta koyarak savcıya vermesi, savcının da kimlere hangi cezaların neye dayanarak verilmesini isteyeceği esas hakkındaki mütalaa hazırlaması davanın hızlandırılması anlamına gelmiyor.
Şu anlama geliyor:
Davanın kaçırılması!
Daha iddia edilen Ergenekon silahlı terör örgütünün varlığına dair kesin bir kanıt dahi elde edilememişken, Ergenekon’la aydınlatılacağı söylenen onlarca dosya ile ilgili bir arpa boyu yol alınmamışken, karara gidiliyor.
Neden?
Çünkü davanın inandırıcılığı hızla kayboluyor.
İddialar havada...
Dijital veriler sakat...
Gizli tanıklar çürük...
Bunların toplamından nasıl bir karar çıkabilir?
***
Mahkeme daha kasım ayı başında çeşitli kurumlara müzekkere yazıp öyle şeyler istedi ki; aramızda bunlar için şu değerlendirmeyi yapmıştık:
“Bu istekler bir yıldan önce karşılanamaz. Dava hızlanmışken, bunlar ne? Uzatma olasılığı için bir hazırlık olsa gerek...”
Bu istekler daha ilgili kurumlara ulaşmadan mahkeme, “Dosya artık son şeklini almıştır, hüküm aşamasına geçmek için düğmeye basılabilir” kararı verdi.
Üstelik mevcut delillerin değerlendirilmesi aşaması da atlandı. 6 aydır istediği kişiyi, istediği şekilde suçlayan tanıkların beyanlarına karşılık sanıklara sadece 15 dakika söz verildi.
Bu tablo şöyle bir benzetmeyle açıklanabilir:
Bir doktor, hastalığın teşhisi için her şeyi istiyor. Kan tahlili, röntgen, tomografi, EKG, MKG, üç harfli ne varsa...
Bu sonuçlar gelmeden teşhis koyuyor ve reçete yazmaya başlıyor.
Davanın ilk aylarında sıklıkla şunu dile getirdik:
Yargılama, adil, hızlı ve tutuksuz olmalı.
Bu istem tümüyle anlamını yitirdi. Ancak 27 Kasım sonrasında davanın yürütücüsü olan medya, “Ergenekon’da karar aşamasına geliniyor” saptamasını yaptıktan sonra bu durumu eleştiren sanıklar ve avukatlar için de şunu söylemeye başladı:
“Davanın hızlanmasını istemiyorlar...”
Oysa mahkemenin yaptığı yargılamayı hızlandırmak değil, hükmü hızlandırmak. Niyet hüküm olduktan sonra, bunu davanın başında da verebilirdiniz. Kaldı ki, burada hüküm dava açılırken verilmiş. Kararın ne zaman açıklanacağı belli değil. Bütün süreç, zamanlama dilimleri bunu gösteriyor. Örneğin, 27 Kasım’da savcı esas hakkındaki mütalaa için talepte bulundu, mahkeme de “Tamam, 15 gün içinde yazıp getirin” dedi. Bu durumda savcının 15 günde 120 milyon sayfalık dava dokümanını okuması, en azından gözden geçirip değerlendirmesi, sanıkların lehlerinde ve aleyhlerinde olan delilleri ayırması, her sanık için ne kadar ceza istediğini bir yargılama metni olarak yazması gerekiyor.
15 günde bunu yapması mümkün olmadığına göre demek ki bu metin çok önceden hazırlandı.
Aynı mantık, hüküm için de yürütülebilir.
***
Ergenekon yargılamalarının kimi dönüm noktalarını, akıl almaz usul hatalarını sık sık dile getirdik.
Bugün bir noktayı daha paylaşalım.
Mahkeme heyeti tanıkları dinlerken gerçeğin peşinde değildi. İddianameyi doğrulatmanın peşindeydi. Eğer bir tanık iddianameyi çürütecek yönde ifadeler veriyorsa, hemen soru şekli değişiyordu. Tanığa sanık muamelesi yapmaya başlıyorlardı. Eğer bu da işe yaramazsa bu kez gelen tanığın ifadelerinin tersini söyleyecek, iddianame paralelinde konuşacak yeni bir tanık aranıyordu.
Bütün bunlara karşın, iddianameyi bir adım öteye götürecek, temel iddiaları doğrulayacak bir dosya bütünlüğü oluşturulamadı.
Şimdi, “olduğu kadar” deyip karara gitmek, işin içinden çıkmak istiyorlar.
Evet, Ergenekon çuvalı büyüdü ama ne kadar büyürse büyüsün mızrak bu çuvala sığmayacak...
(Cumhuriyet)