Bazen yazılarımı ertesi gün okurken, kendi yazdığıma kendim gülüyorum.
Bu sabah da öyle oldu. Dünkü köşede, Başdenetçi Nihat Ömeroğlu’nun iktidara yakınlığı ve tartışmalı geçmişini söz konusu edip kendisini “alaturka ombudsman” olarak nitelememe güldüm.
Ombudsmanlık, Türkiye gibi, demokrasisini tüm kural ve kurumlarıyla oturtmak bir yana, daha kavram olarak bile etraflıca tanımlayamamış ülkeler için pastanın üzerindeki süs çileğidir.
Başka türlü söylemek gerekirse, doğru tanımlanıp yaşama geçirildiği takdirde yararlı bir kurum olan ombudsmanlık olmadan da demokrasi olur. Ama yargı bağımsızlığı olmayan bir demokrasi olamaz, çünkü ombudsmanlık öyle değildir ama, yargı bağımsızlığı demokrasinin onsuz olmazıdır.
Durum böyle olunca, yargının bağımsız olmadığı bir sistemde, ombudsman bağımsız, tarafsız olsa ne olur olmasa ne olur?
***
Büyük bir riya eseri olarak, “ileri demokrasi” olarak nitelendirilen, sandıktan çıkma “tek adam totalitarizm”inde, zaman zaman içinde bulunduğumuz koşulları unutup yanlışa düşüyor, bir çare olmasına imkân bulunmayan öneriler yapıyoruz.
Onlardan birini de BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili fezleke konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yapıyor.
Sayın Kılıçdaroğlu daha önce de partisinin, dokunulmazlığı kürsüyle sınırlamaktan yana olduğunu, bunun dışındaki suçlamalarda milletvekillerinin dokunulmazlık zırhı ardına saklanmalarını yanlış bulduğunu ve onların da diğer yurttaşlar gibi adalet önünde hesap vermesi gerektiği görüşünü savunduğunu söylemişti.
Son olayda da CHP Genel Başkanı aynı görüşü tekrarlamış ve şunları söylemiş:
- Dosyaların tamamı indirilecekse olumlu oy veririz, seçilerek getirilmesi yanlış olur.
Kemal Bey’i uyarıp belirtmek gerekir ki bu görüş şu anda fevkalade tehlikelidir.
Bu görüş ancak yargı bağımsızlığı olmuş olsaydı anlam ifade ederdi. O zaman çok haklı olarak hepimiz, kimilerinin dokunulmazlık zırhı ardına sığınarak, yargı önünde hesap vermekten kaçınmalarına karşı çıkardık gönül rahatlığıyla.
***
Ama durum bu değil. Şu anda yargı bağımsızlığı bulunmadığına, bir tür yandaş yargı oluşturulduğuna göre, iktidardakiler ile onlara yakın olanların herhangi bir dokunulmazlık zırhı ardına saklanmaya ihtiyaçları yok. Çünkü artık, ne olursa olsun onlara dokunmayacak bir “yargı(!)” vardır.
Durum böyle olunca, bütün dokunulmazlık dosyaları TBMM Genel Kurulu’na indirilir, hepsi kaldırılır, herkes yargıya sevk edilirse, yandaş yargı bir kısmını eldeki delillere karşın aklarken, bir bölümünü de elde delil olmasa bile mahkûm edebilir.
Bütün dosyalar getirilince olacak olanın bu olduğunu, hâlâ anlamayan kaldı mı?
O bakımdan Kemal Kılıçdaroğlu’nu uyarmak isterim:
- Aman Kemal Bey, dikkat oyuna gelmeyin!
Benzeri örnekleri geçmişte yaşadık. Adnan Menderes iktidarı, kendisine sert muhalefet yapan ve 1954 seçimlerinde Kırşehir’den tulum çıkaran, Osman Bölükbaşı’nın seçim bölgesi Kırşehir’i önce ilçe yapmış, sonra da 1957 Temmuz’unda Bölükbaşı’nın dokunulmazlığını kaldırarak onu yargı yoluyla Ankara Hilton diye anılan Ankara Merkez Cezaevi’ne atmıştı.
Malum, Adnan Menderes de Tayyip Bey ve yasakçı “No No No” Turgut Bey ile “demokrasimizin üç yıldızı”ndan biridir ve onun döneminde olanlar, bu dönemde de tekerrür etmektedir.
Onun için Kılıçdaroğlu’nu bir kez daha uyaralım:
- Aman dikkat Kemal Bey! Öneriniz bağımsız yargıyla geçerliydi. Oysa artık o yok!
1 Aralık 2012 - Cumhuriyet