Mektup

~ 24.11.2012, Rıfat OKÇABOL ~

Sevgili Meslektaşlarım,

49 yıldır sürdürdüğüm mesleğim gereği öğretmenleri ve öğretmen yetiştirenleri meslektaşlarım olarak görüyorum. Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü! Yüz binlerce meslektaşımın iş aradığını ve özellikle de son 1,5 yılda eğitim alanında olanları düşününce, öğretmenler gününü kutlamak içimden gelmiyor.

Biliyorsunuz! 651 sayılı KHK ile özerk bir kurum olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), çoktan AKP’leşmiş olan TÜBİTAK ve YÖK’ün 100’er üye seçeceği bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu sayede bugünlerde, “Üniversite demeyelim medrese diyelim” diyen TÜBA üyemiz bile var!

652 sayılı KHK ile milli eğitim bakanlığındaki araştırma, üretim, denetim ve hizmet birimleri kaldırılmış, eğitimci olmayanların Talim ve Terbiye Kurulu üyesi olması sağlanmış, merkezi denetimden vazgeçilmiş, bakanlığın bir işletme gibi yönetilmesinin yolu açılmıştır. Laik, demokratik ve sosyal hukuk devletine bağlı öğrenci yetiştirmek yerine, “rekabetçi” öğrenci yetiştirilmesine başlanmıştır.

653 sayılı KHK ile Kuran kursuna ilkokul 5’inci sınıftan sonra gitme koşulu kaldırılarak bebelerin bile bu kurslara gitmesinin yolu açılmıştır.

Başbakanın, “Dindar gençlik, dininin ve kininin davacısı gençlik yetiştirilmesini” istemesinden birkaç hafta sonra, gerçeklerle bağdaşmayan gerekçelerle (toplumda bilinen adıyla) 4+4+4 yasa taslağı gündeme gelmiştir. Bu taslak, meslektaşlarımız tarafından çok eleştirilmiş olsa da, eleştirilerin hiçbiri göz önüne alınmadan yasalaşmıştır. 4+4+4 ile imam hatipler dahil meslek okullarının orta kısmı yeniden açılmış; bu okullara daha erken yaşta öğrenci çekmek için zorunlu eğitime başlama yaşı 60 aya indirilip ortaokullar da, 6’ıncı sınıf yerine 5’inci sınıftan başlatılmıştır. Zorunluluğa dönüşeceği belli olan iki seçmeli din dersi getirilmiştir. Bu yasayla Türkiye’nin laik bir devlet olduğu, farklı inançlarda yurttaşlarının bulunduğu, devletin tüm inançlara karşısında eşit mesafede durması gerektiği ve çocuk hakları göz ardı edilirken anayasanın 3, 10, 42 ve 58’inci maddeleri de ihlal edilmiştir!

Bakanlık, genelde ailenin isteği üzerine hafızlık kursuna gidecek çocukların zorunlu öğretime başlamalarını bir yıl ertelerken genelde kendi isteğiyle bale, resim ve müzik gibi güzel sanatlar alanında kursa gidecek çocuklara böylesine bir ayrıcalık getirmemiştir! Tam tersine, Başbakan, eğitimcilerin, psikologların ve sağlıkçıların ortaya koyduğu sakıncalar üzerine rapor alan ailelerin, “Benim evladım geri zekalıdır dediklerini” söyleyebilmiş ve “Çocukları için rapor alanlar, evlatlarına ihanet içindedirler” diyebilmiştir.

Pek çok okulda, kayıt yaptıracaklara seçmeli ders olarak, ikisini seçmek üzere Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve 4+4+4 yasasından sonra açılan Temel Din Bilgileri dersi gibi yalnız üç seçenek sunulmuştur. Sonra da bakan kalkıp “Zorla din dersini seçtirmem” diyebilmiştir!

1997 yılına kadar 74 yılda 601 imam hatip okulu açılmışken 4+4+4 yasasından sonra 6 ayda 1.141 imam hatip okulu açılmıştır! Bilimsel eğitim yapılan okulların imam hatiplere dönüştürülmesine çalışılmıştır! Öğrencilerin imam hatiplere gitmesi için akıl-almaz şeyler yapılmıştır. AKP’lilerin, “İmam hatipleri, Türkiye’nin en gözde okulları yapacağız; Kuran-ı Kerim-i bilmeyenler iyi insan değildir; imam hatip dışındaki okullardan terörist ve vatana hizmet etmek istemeyen insanlar çıkıyor” vb ayrımcılık yaratan söylemleriyle, cami vaazlarıyla ve “Taşıma ve yemek devlet tarafından karşılanacaktır” gibi afişlerle imam hatiplerin reklamı yapılmıştır.

Anımsanacağı üzere, 2011 seçimleri sonrasında yapılan değerler araştırmasının bazı bulguları şöyleydi: Toplumda, "Bazı kadınlar kocalarının dayak atmasını hak ediyor" diyenler yüzde 35, "Kadın her zaman kocasına itaat etmeli ve onun sözünden çıkmamalı" diyenler yüzde 60 ve “Tek doğru dinin kendi dinleri olduğunu” düşünenler de yüzde 79 kadardı. Şimdi, yeni imam hatiplerle ve seçmeli din dersleriyle erkeklere iki miras hakkı düşerken kadınlara bir miras hakkının düştüğünü, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olduğunu ve gerektiğinde kadının dövülebileceğinin küçücük çocuklara öğretilmesine çalışılıyor! İnsan, bu toplumun, bu öğretilerle yakın bir gelecekte nasıl bir topluma dönüşeceğini düşünmek bile istemiyor. Ancak gerçeklerden de kaçılamıyor. 20 Kasım 2012 tarihli Sözcü gazetesindeki ilköğretim çocuklarının türbanlı ve kızlarla erkek öğrencilerin ayrı sıralarda durduğunu gösteren resim, geleceğin habercisi oluyor. Son günlerde gündeme gelen yükseköğretim yasa taslağıyla da üniversitelerin ticarethaneye dönüşeceği belli oluyor. Gidişat okulların sıbyan mekteplerine ya da medreselere dönüşmesine bir tek karma eğitimden vazgeçilmesi adımının kaldığını gösteriyor. Bir eğitimci olarak toplumun geleceği adına büyük bir kaygı duyduğumdan öğretmenler gününü kutlamak içimden gelmiyor.

Diğer meslek sahiplerini bilemem ama, öğretmenlik, cinsiyeti, etnik kökeni, inancı, varsıllık düzeyi ve siyasal görüşü ne olursa olsun tüm öğrencilerin özgürleşip kendilerini geçekleştirmelerine yardımcı olan bir meslek olduğundan meslektaşlarımın da benim kaygılarımı paylaştığını biliyorum.

Ancak Cumhuriyet’in kazanımları, laik ve bilimsel eğitim gibi konularda duyarlı olup öğretmenler gününü kutlamamakla bu kaygılar giderilemiyor ve değişimler durdurulamıyor. Olumsuz değişimlere tepki göstermek ve sağlıklı çözümlerin kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Ancak bireysel tepkiler ve açıklamalar da bir işe yaramıyor. Tepkilerin ve açıklamaların beraberlik içinde, örgütlü olarak ve demokratik yollardan yapılması gerekiyor.

Eğitim konularıyla ilgili bu görev, öncelikli olarak bizlere düşüyor sevgili meslektaşlarım; bu görev bizim.

(SolHaber)

Rıfat OKÇABOL | Tüm Yazıları
Hits: 1357