Paris’in 6. bölgesindeki üniversite lokantasında aynı masada yan yana oturuyorduk.
Ekmeğinden kopardığı parçayı eliyle yemeğin salçasına banan Afrikalı delikanlı bir yandan da karşısındaki kara derili arkadaşına dert anlatmaya çalışıyordu:
- O ayrım onlar için geçerli, ikisinin de bize karşı tavırları aynı olacaktır merak etme!
Biraz dinleyince, Hitler ve Churchill’den söz ettiklerini anladım.
Daha narin olanı, diktatör Hitler karşısında Churchill’in kazandığı zaferin tüm insanlığa ait olduğunu ileri sürüyor, geçmiş savaşın taraflarından biriymişçesine övünüyordu.
Daha iri yarı olanı ve de bizim insanlarımız gibi ekmeği yemeğinin salçasına bananı arkadaşını uyarıyordu:
- Bizim için ikisi arasında fark yok, ikisi de siyah adamı sömürmek için gelir.
Ardından da ekliyordu:
- Evet Hitler ırkçı, peki “buraya köpekler ile Hintliler giremez” diyen İngiliz Churchill ne ki?
Arkadaşının üzerine üzerine gidiyordu:
- Bizim için demokrasiyi savunurlar mı? Savunurlar mı özgürlüğümüzü, eşitliğimizi, haklarımızı bizim? Emeğimize, bağımsızlığımıza saygı gösterirler mi?
***
Paris’te o konuşmaya tanık olmadan birkaç yıl önce, İstanbul’da Yeni Melek sinemasında izlediğim “Alamo Fedaileri” filminde Amerikan askerleri ellerinde bayraklarıyla perdede göründüğünde kopan alkışı henüz unutmuş değildim.
Fransa’da öğrenci olarak bulunduğum 3.5 yıl içinde, en büyük derslerden birini, kulak misafiri olduğum, ülkesini ve adını bilmediğim Afrikalı kardeşimden aldım.
Önceki gün, televizyon kanallarından birinde Amerikan seçimleriyle ilgili olan yayını izlerken olayı bir daha anımsadım.
Bir ara, Obama’nın kazandığı puanlarla coşup çığlıklar atan genç yurttaşlarımızı görünce bir Amerikan kanalını izliyormuşum izlenimine kapıldım.
Öyle ya! Coşku gösterilerinde bulunanlar Amerikalı olsalar anlayacağım. Obama, Romney’ye oranla kimi Amerikalıların çıkarlarına daha uygun bir politika izleyecek, vergiler, sağlık sigortası, işsizlik konusunda, orta sınıfı kollayacaktır diye sevinmekte haklı olabilirler.
Hatta Obama’nın, ABD’deki yeni değişimleri daha iyi kavradığı söylenebilir.
***
Ama Obama ile Türkiye’deki insanın özdeşleşmesi olanaksızdır. Ve Obama’nın seçilişiyle Türkiye’nin kendi bölgesinde karşı karşıya olduğu sorunlarda Washington - Ankara ahenginin tam olarak kurulacağını, ülkemizdeki demokrasi ihlalleri konusunda Washington’ın daha uyanık olacağını sanmak, ona özünde olmayan insancıllıklar, “bizdencilikler” yüklemeye çalışmak anlamsız.
Obama’nın da Romney’nin de bölgeye bakışları, Pax Americana (Amerikan barışının) sınırları içinde olacaktır.
Her ikisinin de Türkiye’ye bakışlarındaki öncelik, Amerika ve uluslararası büyük sermayenin çıkarlarında olacaktır.
Birinin daha şahin, öbürünün daha güvercin görünmeleri de içeride dayandıkları, grupların yapısından kaynaklanmaktadır.
Bu da doğaldır.
ABD’nin dünyaya bakışı ile Türkiye’nin çıkarları her zaman örtüşmemekte çoğu zaman çelişmektedir.
Nasıl ABD’nin her yaptığı doğru ve çıkarımıza değilse, her dediği yanlış da değildir.
Siyasette mesele, ortak noktaları ve ortak çıkarları bulmak ve yaşama geçirebilmektir.
Obama’nın Romney’ye zaferini irdelerken, yukarıdaki öyküyü de unutmamak gerek.
(Cumhuriyet)