BAROLAR SEÇİMİNİ YAPTI!

~ 02.11.2012, Av. Dr. Başar YALTI ~
Türkiye Barolar Birliği kayıtlarına göre Türkiye’de, 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle mevcut 78 baroya kayıtlı toplam 74.492 avukat bulunmaktadır. Türkiye’deki avukatların %60’ını oluşturan kırk beş bin avukat üç baroya; İstanbul, Ankara ve İzmir barolarına kayıtlıdır. Sırf İstanbul Barosu bütün avukatların %38 ni bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye’de avukat sayısı 1000 den fazla 8 baro, 500 den fazla 21 baro bulunmaktadır. Bu 21 baro Türkiye’deki avukatların %86 sını temsil etmektedir. Buna karşılık, üye sayısı 300 ün altında olan baro sayısı 48 dir. Üye sayısı 300 avukattan az olan 48 baronun temsil ettiği toplam avukat sayısı 6.898 olup, bu sayı tüm avukatların %9 nu oluşturmaktadır. Bir başka ifade ile tek başına İstanbul Barosu, 48 baroya kayıtlı toplam avukat sayısının 4 katından fazla avukatı temsil etmektedir.
 
Ekim ayı baroların seçim ayıdır. Her iki yılda bir avukatlar, sandık başına giderek kendilerini yönetecek başkan ve diğer baro organlarının temsilcilerini belirlerler. Türkiye’nin 78 barosunda bu yıl da seçim vardı. Barolar genel kurullarını toplayarak, önümüzdeki 2 yıllık süreçte kimler tarafından ve nasıl yönetileceklerine karar verdiler. 2013 Mayıs ayında yapılacak Türkiye Barolar Birliği Genel Kuruluna katılacak delegeleri belirlediler.
 
***
 
23 Ekim 2012 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin ön sayfasında, “Kaçar diye tutuklandı” başlığıyla verilen haberin 13. Sayfadaki ayrıntısında, ”Balyoz davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan, 28 Şubat soruşturması kapsamında serbest bırakılması kararına savcının yaptığı itiraz üzerine 5 ay sonra tutuklandı.” Denildikten sonra, halen tutuklu olan Engin Alan ile ilgili ikinci tutuklama kararının özgürlük hakimi tarafından verildiği belirtiliyordu.
 
18 Ekim tarihli medyada ise, türkü söylediği için yargılanan sanatçı Pınar Aydınlar hakkında, 3 yıl boyunca türkü söylememesi anlamına gelecek şekilde, yargılamanın durdurulması kararı verildiği haberi yer alıyordu.
 
Silivri yargılamalarıyla zaten damgalı Yargının yanına,her hafta onlarca benzeri yaşananbu iki haberi koyduğunuzda, Türkiye’de hukukun ne durumda olduğu kolayca anlaşılır.
 
İşte böyle bir ortamda, avukatlar kendilerini yönetecekleri seçerken aslında, Türkiye’nin mevcut hukuk düzeni hakkındaki görüşlerini ve tercihlerini ortaya koydular. Türkiye’deki avukatların %70ni temsil eden büyük barolarda (İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Eskişehirvb) seçimleri, mevcut siyasal iktidara karşıt görüşte olan gruplar, oy oranlarını artırarak, kazandılar.
 
***
 
Ülkede her alanda yaratılan kutuplaşmanın sürekli körüklenerek, gerilimli bir ortamın yaratıldığını uzun bir süreden beri yaşayarak görüyoruz. Siyasal iktidarın gerilimli ortamı öngörerek,12 Eylül 2010 referandumu ile yargı sistemini yeniden yapılandırdığı, özel yetkili / görevli mahkemeler kurarak bu mahkemeler aracılığıyla oluşacak toplumsal muhalefeti bastırmayı planladığı artık aşikâr. Uygulanan gözaltılar ve yapılan tutuklamalar sonucunda, muhalif olmakla, suçlu olmanın eşanlamlı kabul edildiği, toplumun örgütlü kesimlerinin dahi yaratılan korku ortamı nedeniyle, yapılan haksızlıklara karşı tepki vermekten çekindiği, yargı erkinin siyasal iktidarın sopası haline geldiği bir ortamda baro seçimleri yapıldı. İnsan hakları bakımından adil bir hukuk düzenine duyulan ihtiyaç ortada iken yapılan baro seçimleri;hukuk devleti gerekleri, halkın hak arama özgürlüğü ve adil yargılama koşulları ve somut adaletin gerçekleştirilmesi bakımından çok büyük önem taşımaktaydı. Çünkü avukatlar, bağımsızlığını teslim etmiş yargının özgür kanadını temsil ediyorlardı ve onların tercihi, nasıl bir hukuk düzeninden yana olduklarını belirleyecekti. Bu bakımdan, İstanbul, Ankara ve İzmir barolarında, “Silivri hukukuna” açıkça karşı duran yönetimlerin, arkalarındaki desteği artırarak seçim kazanmaları, avukatların siyasal iktidara ve Türkiye kamuoyuna yönelttiği somut bir mesaj oldu. Avukatlar, siyasal iktidarın yürüttüğü yargı operasyonlarından duydukları kaygıyı ve evrensel hukuka olan özlemlerini açıkça ortaya koydular.
 
Baro seçimlerinin ortaya koyduğu en somut gerçeklik, seçilenlerin kişiliğinde, 2010 referandumu sonucunda yargıda yapılan siyasal amaçlı müdahalelerinve şimdiki yargı uygulamalarınınavukatlar tarafından benimsenmediğidir. Türkiye’nin, her boyutuyla bir hukuk / yargı / adalet sorunu yaşadığı gerçeği artık karşımızda durmaktadır. Baro seçimleri cesaretle bu gerçeği ortaya koymuştur.Ancak, Türkiye’de yaşanan adil yargı sorununun, sadece baro yönetimlerinin yaptığı / yapacağı çalışmalarla aşılamayacak boyutlara ulaştığı artık görülmelidir. Bu nedenle, hukukla üzeri örtülmüş mevcut anti demokratik tehdidin ortadan kaldırılması ve yaşanan hukuksuzluklara etkili bir karşılık verilmesi, ancak Türkiye’deki tüm hukuk çevrelerinin birlikte geliştirecekleri ve duyarlı kamuoyunu yanlarına alacakları bir karşı duruşla mümkün olabilir. Baro seçimlerden elde edilen sonuçlar bu konuda umut ışığı yakmıştır.Gelinen nokta, Baroların kaçınamayacakları bir görevle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu görev, topluma ve hukuk çevrelerine öncülük etme görevidir. 
 
***
 
Ekim 2012 de yapılan baro genel kurullarında alınan kararlar ve ortaya konulan tercihler, toplumsal özlemlere de yön verecek niteliktedir. Hukuka güvenin azaldığı, yargının itibar yitirdiği bir ortamda yapılan baro genel kurullarının kamuoyunun dikkatini çekeceği belliydi. Baro seçim sonuçlarının öncekilere oranla kamuoyu tarafından daha bir dikkatle izlenmiş olması, toplumun duyarlığını ortaya koyması bakımından önemli ve olumlu bir gelişmedir. Kuşkusuz, alınan sonuçlar hükümet çevrelerinde hoş karşılanmadı. Siyasal iktidarın, muhalif baroları yasa yoluyla veya yandaş ve hevesli savcı ve yargıçlar aracılığıyla hizaya getirme hazırlığı içinde olduğu bilinmektedir. Önümüzdeki süreçte bu hazırlığın hızlanacağı ve somutlaşacağı beklenmelidir. İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında başlatılan soruşturmalarhalen sürmektedir. Bu çerçevede, seçilmiş baro yöneticilerine yöneltilen tehdidin, gerçekte, halkın hak arama özgürlüğüne yöneltilmiş bir saldırı olduğu unutulmamalıdır. Ancak bu sorunu toplumla paylaşma görevi barolara ve kamuoyunun duyarlı kesimlerine aittir.
 
Sonuç olarak baro yönetimlerinin, genel kurullarından aldıkları güçle, toplumla gereken bağları kurarak; adil yargılanma hakkına, hukuka, demokrasi ve cumhuriyete sahip çıkmak üzere kamuoyu oluşturması, avukat olmadan hak arama özgürlüğünün kullanılmayacağını halka anlatması, toplumsal sorunlarla ilgilenmesi, yasaların içyüzü hakkında kamuoyuna görüş bildirmesi,kısaca,hukuksal gereklere uygun,etkili bir karşı duruş sergilemesi gerekmektedir.
 
Av. Başar YALTI 
Av. Dr. Başar YALTI | Tüm Yazıları
Hits: 2955