Türkiye ekonomisi ya bu konut stokunu daha fazla taşıyamazsa?

~ 02.11.2012, Bülent SOYLAN ~

İnşaat sektörü için “ekonominin lokomotifidir” derler.
Doğrudur.
Burada sayı vermeye de hepsini saymaya da gerek yok; bir inşaatın bünyesine giren yüzlerce malzemeden başlayın, boş bir evi içinde yaşanabilir hale getirmek istediğiniz zaman size gerekli olabilecek her türlü ev eşyasına kadar sayın sayabildiğiniz kadar…

Dolayısıyla; bir ülkede inşaat sektörü büyüdükçe ekonominin canlılığı da artar.
Sektöre girdi sağlayan üreticilerin yüzü güler, malzeme ve eşya satıcılarının yüzü güler, bu işlerde çalışanların yüzü güler; velhasıl herkese ve her şeye bir canlılık gelir.
Hatta hükümete bile.

Buraya kadar söylenenlere katılıyorsanız, şimdi bundan sonra söyleneceklere de bir o kadar katılmanız gerekir.
Malum; Nasreddin Hoca adama “Muhterem, kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun?” demiş ya, işte o hesap.
İşin bir de ters tarafı var.
Evet, inşaat sektörü bir ekonominin lokomotifidir de; o lokomotif ileri gittiğinde ortaya çıkan yararların hepsi, lokomotifin durması halinde durur; lokomotif geri geri gitmeye başlarsa bu sefer de geri geri gider.
Yapalım o zaman; madem bu inşaatçılık bu kadar yararlı, donatalım dağı taşı.
Yetmedi,” göğe doğru yükseltelim şehirleri” desek olur mu?
Acaba bu işin bir sınırı var mı?
Tabii ki var.
Belki, “Yok canım ben hangi projeyi istesem oluyor” “yok yok onu da beğenmedim, daha daha büyüğünü, daha daha yükseğini yapacağım” dersiniz belki de; hesabınız daha ilerisine gitmiyorsa önce yaptıklarınız elinizda kalır, sonra da siz o yaptıklarınızın altında.
Saadet zinciri bir yere kadardır.
Hatırlarsınız, hani bir Kastelli olayı vardı ya… hani o en muhteşem büyüklüğüne erdiği günlerde kendini bu işten sıyırmak isteyen zamanın Maliye Bakanı “Vatandaş kumar oynamıştır” deyince bütün “sistem” çökmüş, o yaz millet parasızlıktan yazlıklarına bile gidemez olmuştu.
*
Konut üretiminin sürmesinin koşulu –eğer bunların alıcısı devlet değilse- vatandaşın bunları satın alma arzusu ve imkanına bağlıdır.
Arzusu olmazsa almaz.
Arzusu olmasına rağmen parası ya da kredisi olmazsa bu sefer de “alamaz”.

Bizim gibi altını yastık altında, işinin yarısı kayıt dışı olan ülkelerde yapılan istatistikler memlekette üretilen konut sayısı ile tüketilen yani satın alınan konut sayısını sağlıklı olarak gösteremediği, gösterilenler de biraz “göstermelik” kaldığı için bu işin tam bir hesabını yapmak kolay değil ama, durum göstermektedir ki bu ekonomide konut üretimi konut satışının “bir hayli” arkasında kalmıştır.
Yani müteahhitlerimiz şu günlerde “stoka çalışmaktadırlar”.
“İyi ama ne kendileri, ne gazeteler ve ne de televizyon hiç de öyle söylemiyor” diyebilirsiniz.
Kendileri niye söylesinler; “satamıyoruz, elimizde kaldı” mı desinler?
Gazeteler, televizyonlar?
Niye desinler; bir yandan “konut stokları artıyor” deyip bir yandan sektörden yeni projelerin reklamını almak mümkün mü?
“Ama projeler ardı ardına…”
Bilenler bilir; bu işlerde her yeni proje bir öncekinin imdadına yetişir.
*
Daha çok ekonominin pembe haberlerine yer veren ve sade vatandaştan çok işadamlarımızın okuduğu bir gazetemiz geçenlerde bir meslek kuruluşunun verilerine dayanarak 12 Eylül 2012 günü şu başlığı attı:
“Konutta stok milyona dayandı”
Oturup hesaplayın; ortalama tanesi 100.000 dolardan bir milyon stok konutun değeri tam 100 milyar dolardır. Bu da tamamı 800 milyar olan milli gelirimizin sekizde biri gibi bir büyüklük.
Buna can dayanır mı?

Nitekim Sayın Başbakan 29 Eylül 2012 günü bir televizyonumuza verdiği demeçte aynen şunları söyledi:

“….Bir defa bazı bizim inşaat firmaları var ki ne yazık bunlar finansman yönetimini hiç bilmiyor.
Bankalarla iş yapıyorlar.
Bankalar vicdansız, gelir seni gırtlaklar, hiç acıması yok.
Yani orada incik büncük yazılmış sözleşme seni aldatmasın.
Orada neler var neler.
Orada ‘bir ay içinde ödeme yapacaksın’ diyor.
Bu sefer müteahhit firma sıkışıyor.
Geliyorlar bize: ‘Biz ne yapacağız?’
‘Diyoruz, kusura bakmayın yapacak bir şeyimiz yok.’
Bunların içinde büyükler de var.
Çalışırken öz sermayeleriyle çalışmıyor büyük kısmı.
Hep krediyle çalışma noktasına geliyorlar.
Bankalar da bakıyorsunuz belli bir yere kadar bu krediyi veriyor, bakıyorlar ki sinyaller kırmızı bu sefer hemen geri çekiyorlar.
Ama geneli itibariyle böyle mi?
Hayır, ona katılmıyorum.
Gayrimenkul Türkiye için yine en önemli sektörlerden birisidir…”

Haksız mı?
Haklı elbette.
*
Gelelim bu Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin 34 milyar TL’lik yıllık açığını beşe katlayan “stok”un eriyip erimeyeceğine.
Ne dersiniz, erir mi?
“Canım yabancılara 1 milyon konut satarız” deniyor ya”
Hayır efendim, yine bir meslek sitesinin verdiği bilgiye göre daha önce satışa engel olan “mütekabiliyet” sınırlaması kaldırılınca sadece 2500 kadar konut satılmış.
“Mış” diyoruz, çünkü bunlardan bir kısmı zaten daha önce bu iş için şeklen kurulan şirketlerin ya da güvenilir bazı Türk vatandaşlarının üzerine kayıtlıydı ve daha önceden satılmıştı.
Haydi, hepsi de yeni satıldı diyelim;
Düşün 2500’ü geriye ne kalır 1 milyondan?
-997.500 tanecik!
İşin en büyük sıkıntısı da ne biliyor musunuz?
Şu deprem tehlikesi dolayısıyla yapılan kentsel yenilemede beş kat yıkıp on kat, on beş kat konut yapma meselesi.
Malum, eski binayı yıkıp yeniden yapacaksınız ama yeniden yapma masrafı, altyapı yenilemesi, müteahhit karı ve sistemi yürütebilmek için gereken kazanç da işin içine girince yıktığınız her 5 dairenin yerine 10-15 yeni daire yapmak zorundasınız.

Güzel.
Haydi, bunlardan beşini evini yıktığınız adamlara verdiniz, peki arta kalanları o bir milyon stoka eklenmeyecek mi?
Kentsel dönüşümde 6-7 milyon bina yıkılıp yeniden yapılacaksa bu durumda 15 yılda da olsa stoklarınız kat be kat artmayacak mı?

Haydi biz bunu 15 yılda “yediririz” dediniz.
Peki, bu durum inşaat sektörünü en az 15 yıllığına geri geri giden bir lokomotife çevirmeyecek mi?
Sayın Başbakan’ın televizyonda durumu anlatırken kimi kastettiğini pek bilemiyoruz ama, bence bu sektörde kimse hava atmasın.
Hasılı hepimiz için sıkıntılı bir durum.
 

Bülent SOYLAN | Tüm Yazıları
Hits: 2097