AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, CHP’nin TBMM’yi toplantıya çağırması üzerine şunu söyledi:
“Birkaç Mehmet’i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye’nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz. Bizim hassasiyetimiz budur.”
“Hassasiyetin” ölçüsüne dikkatinizi çekmek isterim!
Merak ettim TBMM’nin terör konusunu enine boyuna konuşması için kaç Mehmet’in ölmesi gerekiyor, “birkaç Mehmet” yetmediğine göre?
Kuşkusuz ki bu yazının mürekkebi kurumadan Çelik yeni bir açıklama yapıp, “şehitleri saygısızlık etmek istemediğini, her vatan evladının kaybının önemli olduğunu” söyleyecektir.
“Dilim sürçtü” AKP tarzı siyaset yapmanın en önemli savunma aracı çünkü.
Ama her sürçen dilin gerisinde, bilinçaltına itilmiş benzer bir düşüncenin olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu durum.
Zaten, yardımcılığını yaptığı kişi de şehit düşen askerin yakınlarına “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dememiş miydi?
‘Bunlar beklediğimiz şeyler’ imiş!
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasının ardından, “tutuklu milletvekilleri” sorunumuza bir de “kaçırılan milletvekili sorunu” eklenmiş bulunuyor.
Devlet büyüklerimiz her zaman olduğu gibi yine “işin peşinin bırakılmayacağını, sonuna kadar meselenin takip edileceğini” filan söylüyorlar ama bundan önce kaçırılan askerlerden, kaymakamdan hâlâ bir haber de yok.
Yani bundan önce ne olduysa kuvvetle muhtemel ki yine aynı şey olacak: Kaçıranlar milletvekilini canları isterse bırakacaklar, istemezlerse tutmaya devam edecekler. Tıpkı daha önce kaçırılanlarda olduğu gibi!
Milletvekilinin kaçırıldığının duyulmasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
“Hüseyin Bey şu anda kaçırılmış vaziyette. Tabii kimler kaçırmıştır, nasıl oldu, bu konuda ancak tahminler var.”
Başbakan’ın bunu söylediği saatlerde dünya âlem kaçırma eylemini gerçekleştirenlerin kimler olduğunu biliyordu.
Başbakan da biliyordu tabii, çünkü bu cümlenin hemen ardından şunu söyledi:
“Bu tabii bölücü terör örgütünün neler yapmak istediğini ortaya koyması bakımından çok önemli. Onun için, bunlar beklediğimiz şeyler ve güvenlik güçlerimiz takiptedir. İnşallah kısa zamanda netice alırız.”
Merak ettim, madem “bunlar beklediğimiz şeyler”, neden gerekli önlemler alınmadı?
Ülkenin Başbakanı böyle şeylerin olabileceğini tahmin ediyor ama emrindeki devlet gücünü bu iş için seferber etmek yerine öylece oturup “bekliyor”!
“Ustalık” dönemi, tam bir çuvallama dönemine dönüşüyor.
Arınç’ın iftarında konuşulan suikast konusu
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, gazetelerin Ankara temsilcilerini iftara davet etmiş ve iftardan sonra da değişik konularda sohbetler edilmiş.
Bir gazeteci “suikast meselesini” sorunca da Arınç, “Mehmet Yılmaz’ın pazartesi yazıları” ifadesini kullanarak “Artık ayıp kaçıyor” demiş.
O iftarda doğal olarak yoktum ama bir arkadaşım bana bununla ilgili küçük bir bilgi notu gönderdi. Benim öğrendiğim şeyleri sizin de bilme hakkınız var, onun için bu notu sizlerle paylaşacağım. Elbette Arınç’ın bu konuda söylediklerine de bu köşede yer vermezsem doğru bir iş yapmış olmam diye düşünüyorum.
Arkadaşımın notuna göre Arınç şöyle konuşmuş:
“Üç sene geçti. O gün (yakalananlar) iki kişiydi. Sonra 3, 5, 8 kişi sorgulamaya alındı. Üçü tutuklama istemiyle sevk edildi, onlar da mahkemeden serbest kaldı. Bizim açımızdan sorun yok. Manisa’daydım veya İzmir. Ankara’ya gelince Emniyet müdürünü anlattı. Kiralanmış arabayla 20 gün evin çevresinde dolaşıldı. İhbar oluyor. Sivil kıyafetle. Emniyet de geliyor. Direnç gösteriyorlar. Fotokopi kâğıdını görüyorlar. Bizim evin adresi yazılı... Güya yutmaya çalışıyor. Ama bir şekilde çıkarıyorlar. Adım yazmıyor ama evin tam adresi var. Suikast lafını kullanmadım gözetleme amaçlı dedim. Evgözetleniyorsa, bu subaylar özel harpte görevliyse, araçlar kiralıksa, adresim çıktıysa birbirine eklediğinizde herhalde bu gözetleme amaçlı diye düşündüm. Elimi çektim. Bir-iki sene geçti herkes merak ediyor. Kozmik odada arama yapılması ilgiyi artırdı. Dikkat çeken kozmik oda oldu. Aramalar bir ay mı sürdü.
Ne çıktı ne çıkmadı. Elde edilen bir şey var mı? Soru önergeleri oldu, Bakan cevap verdi. Bakın diyor ki Adalet Bakanı derdesttir. İçeriğiyle ilgili bilgi veremeyiz. Ya takipsizlik olabilir ceza hukukunda öldürdüm demek yeterli değil. Tüm soruşturmalardan öyle bir şey ortaya çıkmalı ki illiyet bağını kurabilmelisiniz. İki şey olabilir: İddianame tanzim edebilirsin ya da yeterli delil bulunamazsa takipsizlik verebilirsin. Hukuk içinde kabul ederiz. Ama sonuçlanmadı. Ben sormadım. Beni çağırıp şikâyetiniz var mı demediklerine göre. Benim arayıp sormam Arınç da savcıyla ne konuştu diye karşıma gelir.”
(Hürriyet)