Balyoz davasında duruşmalara girmeme kararı alan avukatlara arka çıkan İstanbul Barosu, çifte soruşturmanın hedefi oldu. Savcılığın, baro yönetim kurulunu gerekirse zorla ifadeye çağırması, baro yönetiminin reddiyle ilişkileri iyice gerdi. Adil yargılama isterken, yargılamayı etkilemeye teşebbüsle suçlanan ve Baro Başkanı Ümit Kocasakal anlattı.
İstanbul Barosu yargıyı dinlemiyor, hiçe sayıyor, meydan okuyor gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. İşin doğrusu şu: “Kanuna uygun işlem yapılıncaya kadar ifade vermeye gitmeyeceğiz” diyoruz. Bakanlıktan izin alınması gerekiyor, bunu yapmadı savcı. Savcılık, kanundaki açık hükme rağmen, hukuka aykırı bir biçimde baro başkanını ve yönetim kurulu üyelerini ifadeye çağırıyorsa, biz buna icabet edersek, bir hukuksuzluğu, bir kanuna aykırılığı tescil etmiş, meşrulaştırmış oluruz. Bir baroya bunu yapabilen anlayış, vatandaşa neler yapmaz...
BEDEL GEREKİRSE HAZIRIZ
Burada bir duruş sergiliyoruz. İstanbul Barosu’nun hukuktan yana, savunma hakkını koruyan dik duruşu birilerini rahatsız ediyor. Balyoz davasında avukatlar çekildi çünkü görevlerini yapamıyorlar. Delil değerlendirme sürecini atlarsanız, yargılama yapmıyor olursunuz. Avukatlar söz istiyoruz deyip söz alamıyorsa o saatten sonra devam etmeleri halinde savundukları kişiye zarar vermeye başlarlar. Kanun açık, istifa ya da azil yoksa avukat gönderemez baro, aksi halde suç işler, içtihat var. Mahkeme bizden avukat isterken not düşmüş, “Aksi halde yasal işlem yaparım” diye. Biz de dedik ki; “Mahkemenin bir hukuk kurumu baroyu bir ceza tehdidiyle işlem yapmaya zorlama yetkisi bulunmaz, aksi hal, kanundaki şantaj suçunu oluşturur.” Biz kimseyi tehdit etmeyiz ama hiçbir tehdide de boyun eğmeyiz. Niye bu kadar kararlıyız, çok basit bir nedeni var: Gücümüzü, haklılığımıza inancımızdan alıyoruz. Hukuka uygun olmayan yollarla, yıldırma düşüncesi varsa buna göğüs gererirz.
12 Eylül döneminde, DGM’lerde bile durum böyle değildi. İsnadın kendisi vaka kabul ediliyor, bir gizli tanıkla ya da altında imzanız olmayan bir A4 çıktısıyla, dijital bir veriyle yıllarınızı hüküm almadan hapiste geçirebiliyorsunuz. Bu özel mahkemeler artık mahkeme olmaktan uzaklaştı. Bunlar bazı güç ve iktidar savaşlarının alanı haline geldiği gibi, artık tamamen yakalama, tutuklama, dinleme mercilerine dönüşmüş durumdalar.
MIŞ GİBİ YAPIYORLAR
Yargılamada halkın tek ve gerçek temsilcisi avukattır. Bir devletin hukuk devleti olup olmadığını tespit etmenin yolu, o ülkede savunma hakkına verilen değerdir. Avukatlara yönelik 16 celse men, esas hakkındaki savunmaya kadar men, hangi ülkede, hangi hukuk devletinde görülmüş! Mahkeme salonlarından avukatı çıkarırsanız, adaleti de çıkarmış olursunuz. O zaman hâkim ve savcı baş başa versin, cezayı kessin. Mış gibi yapmayın. Ya doğru düzgün yapın yargılamayı, savunmaya saygı gösterin, delilleri tartışın ya da boş yere hiç “yargılıyoruz” demeyin.
BİZ OLAĞAN ŞÜPHESİZİZ
Ne istediğimiz, neyi talep ettiğimiz, neyi savunduğumuz konusunda en küçük bir şüphemiz yok. Laik, demokratik, sosyal hukuk devletinden yana, cumhuriyetin kuruluş felsefesinden yana, hukuk devletinden, savunma hakkından, hak ve özgürlüklerden yana tarafız. Asıl şüpheliler onlar, biz olağan şüphesiziz. Bu dik duruşla, bu yönetim kurulu tarihe geçmiştir. Onun bir parçası olmaktan dolayı da onur duyuyorum.
BRÜKSEL TAM DESTEK VERDİ
Geçen hafta Brüksel’de Avrupa Barolar Federasyonu (ABF) genel kurulunda bu olayları anlattığımda, durumu büyük bir şaşkınlıkla karşıladılar. “ABF, İstanbul Barosu’na ve mesleğe yönelik bu tavrı tutumu derin bir kaygı ve endişeyle izlemekte ve İstanbul Barosu’na tam destek vermektedir” ifadeleri kayda geçti.
İSTANBUL BAROSU BU NOKTAYA NASIL GELDİ
İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç yıldır süren 260’ı tutuklu 365 üst düzey muvazzaf ve emekli subayın yargılandığı Balyoz davasının sanık avukatları davadan çekildi. Adliye tarihinde az rastlanan bu tavra mahkemenin delilleri değerlendirmeden savcıdan görüş istemesini ve taleplerinin sürekli reddedilmesini gerekçe gösteren avukatlar, İstanbul Barosu’nu savunma hakkına sahip çıkmaya çağırdılar. Bu çağrı üzerine baro yönetim kurulu topluca mahkemeye gelerek adil yargılama talebinde bulundu. Mahkeme, baro yönetimi hakkında iki ayrı suç duyurusunda bulununca 5 Nisan 2012 günü Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı iki soruşturma açarak baro başkanı ve 10 yönetim kurulu üyesini ifadeye çağırdı. Baro yönetimi “Çağrı usulsüz” diyerek ifade vermeye gitmeyi reddetti.
Bu dönemle mutabık değiliz
BŞK. YARDIMCISI MEHMET DURAKOĞLU
Böyle olağanüstü dönemleri olağan tepkilerle götüremezsiniz. Yaptıklarımız, olağanüstü dönem uygulamalarına tepki verme biçimi. Bir bedel ödenecekse ödenecek, umurumuzda değil. Yola çıkarken her şeyi simüle ettik, bedel ödemeye razıydık.
Bedeli Türkiye öder
YÖNETİM KURULU ÜYESİ İSMAİL ATAY
Soruşturmalar hukuka ve usule aykırı. Nerede hak ihlali varsa, onunla mücadele etmek zorundasınız. Dönem olağanüstü, hukuka uygun davrandığımız için tavrımız olağan. Bu duruşumuzun bir bedeli varsa, bedel ödetilecekse, sadece biz değil, Türkiye öder.
Korkularla yüzleşmeyi kolaylaştıracağız
YÖNETİM KURULU ÜYESİ BAŞAR YALTI
Baro kaçınamayacağı bir görevle karşı karşıya. Bu görev, topluma ve hukuk çevrelerine inandırıcı bir şekilde öncülük etme görevi. İçinde bulunduğumuz durum, topluma cesaret verici önderliklere ihtiyaç duyuyor. Hukuksuzluklara, evrensel hukuka ve toplumsal adalet duygusuna yaslanarak gösterilecek direnç, korkularla yüzleşmeyi kolaylaştıracak.
Hukukçular tarih yazacak
YÖNETİM KURULU ÜYESİ HASAN KILIÇ
Olağanüstü dönemler kendi hukukunu da yaratır. Bu olağanüstü dönemde aldığı tavırla bugünkü İstanbul Barosu yönetiminin tarihe geçeceğine inanıyorum. Sonunda olağanüstü dönem hukukunu yaratanlarla, onlara karşı bu tutarlı direnişi sergileyen hukukçular tarih yazacak.
Kahramanca duruyoruz
YÖNETİM KURULU ÜYESİ ÖZDEN AKSUNGAR
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu tüm kararları birlikte alır, hiç muhalif oyumuz yok. Çok zor bir süreçte kahramanca duruyoruz. Büyük bir şansımız var, şu anda ülkenin gündemi ceza hukukuna endeksli ve başkanımız ceza hukukçusu. Bir bedel ödenecekse, bedel ödemeye hazırız. Tarihte son sözü hep direnenler söylemiştir.
Komşuya bile usulüyle gidilir
YÖNETİM KURULU ÜYESİ UFUK ÖZKAP
İstanbul Barosu olarak zaten yıllardır Balyoz, Ergenekon gibi davalara gözlemci statüsünde katılıyoruz. Bu sefer yönetim kurulu olarak orada topluca oturmamız mahkemenin dikkatini çekti ama savcının da canını sıktı. Savcı hakkımızda soruşturma yürütmek için Adalet Bakanlığı’ndan izin almak zorunda ama almam diye ısrar ediyor. Bu usule aykırı bir durum. Eğer usule uygun çağrılırsam giderim. Usulüne uygun değilse bırakın mahkemeyi komşunuza bile gitmezsiniz.
Bu hiç adil değil
GENEL SEKRETER HÜSEYİN ÖZBEK
Adil yargılama talebinde bulunduk, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsle suçlanıyoruz, bu hiç adil değil. Türkiye’de statükonun tasfiyesi söylemiyle yeni bir statüko oluşturuluyor. Libya bombayla dönüştürüldü, Mısır silahla, Türkiye ise hukukla dönüştürülüyor. Buna karşı mücadele yine hukukla, demokratikleşme çerçevesinde olmalı, halkın hukuku savunulmalıdır.
(Hürriyet Pazar - Ali DAĞLAR)