Aşağıda okuyacağınız mektup, Türk medyasının tamamı ve binlerce kamu yönderine gönderildi. Herkese gönderilen mektuplar, gazete köşelerine yansımaz, genelinde. Ama Silivri’deki mahkemelerde onlarca gazeteci için öngörülmüş basın “tribünü”nün başta Cumhuriyet muhabirimiz Hatice Tuncer, birkaç gazeteci dışında bomboş bırakılması, herkese gönderilen mektupların da korkak vicdanlara ulaşmadığının kanıtı.
Silivri mahkemeleri, zaten kimse bu davalara kolay gidemesin, zor gitmeyi göze alan çile çeksin, dünya kadar ulaşım parası ödesin diye Silivri’nin kuş uçmaz, kervan geçmez tepelerine kuruldu. Yetmedi, önümüzdeki yaz sezonuna yay(dır)ılacak yol çalışmaları başladı...
Silivri’ye gitmek, Türkiye’yi titreten korku salgınında bir cesaret gerektirdi başından beri. Korkaklar, ayıplarını “ilgisizlik” ambalajına sarıp sakladılar. Ve ben, Silivri’de izlediğim ilk duruşmadan öteye, bu mahkemelere gitmeyen hukukçulara hukukçu, milletvekillerine milletvekili, gazetecilere gazeteci demiyorum, artık. Orada bir dava izlemeyen hukukçunun hukukta, milletvekilinin politikada ve gazetecinin basında ahkâm kesmeye hakkı da yoktur, meşruiyeti de.
İşte bu ahval ve şerait içinde, kalabalıkların ortasında atılmasına rağmen duyulmayan bir çığlığı, beni çok duygulandıran bu mektubu, bir avuç yürekli insanın soylu direnişini, sizlerin de duymanızı istedim:
***
“3 Haziran 2012 Pazar günü Silivri’de Vardiya Bizde Platformu Çadırları’nda idik.
Unutulmaması gerekenlerin, çadırların kurulduğu 9 Eylül 2011’den bu yana, tam dokuz aydır yılmadan ve büyük bir özveri ile görev yapan bir avuç kahramanın yanındaydık.
Bu kahramanların başında Hıdır Hokka gelmektedir.
Hemen sonra ise Zeynep Işık. Türk kadını. Yurtsever aydın kadın.
Ve, yardımcı konumundaki onur timsali insanlar.
Soğukla, çamurla, tozla, sıcakla, yoklukla, uykusuzlukla, yorgunlukla ve de etik dışı saldırılarla mücadele etmeye devam ediyorlar.
Hiç yitirmedikleri azimleri, inançları, umutları ile.
Maddi ve manevi destek ihtiyaçları var. Ama yurtseverlerden başkasından bir şey beklemediklerini söylüyorlar.
Ziyaret edilmeyi bekliyorlar. Her gün, her saat.
Dokuz ayda 12 bin ziyaretçi gelmiş. Daha çok olsun arzuluyorlar.
5 bin 600 kişi nöbete girmiş. Gönüllüler azalmasın artsın istiyorlar.
Hasdal’dan, Hadımköy’den gelen tutukluların otobüsleri mahkemeye yaklaşırken çadırlardan kalabalıkların onları selamlamasının önemini yürekten dile getiriyorlar.
Biliyorlar ki; otobüstekilerin bir gözü çadırlardadır. Kendilerini bekleyen, ilgilenenlerin sayısı onlar için çok önemlidir.
İnanıyorlar ki; şehitler nasıl vurulunca değil unutulunca ölürse, yurtseverler de bedenleri içeri alınınca değil, diğer yurtseverlerin ilgisi yok olunca tutuklanmış olurlar.
Diyor ki gönül adamı Hokka: ‘Tutuklu komutanların hakkını ödeyemeyiz. Onlar dağlarda bizim için mücadele verdiler. Şimdi o mücadelenin bedelini ödüyorlar.’
Katılmamak olası mı?
***
Çadırlarda; Atatürk heykeli ile resim sergisi açıldı.
Hasdal’da resim yapmaya başlayan altı tutuklu subayın eserleri sergilendi.
Kutluyorum onları.
Aydın budur işte.
Karanlıkta ışık saçandır.
Kitap yazar, makale yazar, şiir yazar, beste yapar, resim yapar.
İçerden dışarıya bir şeyler anlatır.
Düşünür, düşündürür.
Her koşulda baskıcıları ürkütür.
Yazmadan geçemeyeceğim bir etkinlik daha vardı ki, günün nüktesiydi. Sayın Hokka, etik dışı saldırganlığını sürdüren Engin Ardıç anısına, halka tatlısı dağıttı katılımcılara!
Silivri’ye her giden lütfen o çadırlara uğrasın.
O özverili insanlara moral versin.
Bir çay içimi zaman ayırsın yeter.
Dostluk, insanlık, vatanseverlik orada fışkırıyor, çiçek açıyor. Koklamadan geçmesin.”
Naci Beştepe
‘G’ NOKTASI
Ali’nin Koçosu
Bu köşenin baş tacı Ali Arif Ersen, yazılarımı güzelleştiren fotoğrafların sanatçısı ve insanlığa anlam katan dostluğun, ete cana bürünmüş halidir.
Sekiz yıldır ‘locked in’ sendromuyla yatağa bağlı ve yalnızca gözleriyle konuşabilen bu büyük sanatçı için
Türkiye’nin en iyi on sekiz fotoğraf sanatçısı bir araya geldiler ve Ali’ye nasıl bir çalışma istediğini sordular.
Ali Arif, gözlüğüne takılı lazer ışığıyla yazı tahtasına “Koço” yazdı. Mesaj alınmıştı. Moda’nın kutsal mekânında (çünkü bodrumunda ayazma vardır) buluşan sanatçılar, Ali Arif’in belli ki çok özlediği Koço’dan birer kare fotoğraf çekmeye karar verdiler.
Küratörlüğünü Serhan Ada’nın yaptığı bu olağanüstü sergi, İstanbul Teşvikiye’deki Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde yarın açılıyor ve 31 Ağustos’a kadar devam edecek.
Serginin geliri, tümüyle Ali Arif Ersen’e aktarılacak.
Olanağınız varsa, kendinize ülkenin en iyi fotoğrafçılarından bir eser ve Ali Arif’e bir armağan sunun. Yoksa, sergiyi mutlaka görün, derim...
“Bir devrimcinin sahip olabileceği en güzel erdem, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir haksızlığı yüreğinin en derininde duyabilmesidir.”
ERNESTO CHE GUEVARA
(Cumhuriyet)