Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamının üzerinden 40 yıl geçti. Deniz’lerin avukatı Halit Çelenk’le
yaptığımız ve kitaplaştırdığımız söyleşilerin ışığında idama giden sürecin ana halkalarını paylaşalım...
1- 12 Mart 1971’de başlayan ara rejimle birlikte Deniz Gezmiş 18 Mart’ta, Hüseyin İnan 23 Mart’ta, Yusuf Aslan 5 Nisan’da tutuklandı. Daha yargılama başlamadan sıkıyönetim mahkemelerine yazılan yazılarla, kararların nasıl verileceği gösterildi.
Buna göre belli bir siyasal görüşe sahip kişiler, Türkiye’nin neresinde, ne tür eylemler yaparlarsa yapsınlar; bu, anayasayı ortadan kaldırmaya girişmenin delili olarak kabul edilecekti.
Örneğin, Adana’da gösteri yapmakla Ankara’da banka soymaya girişmek aynı amaca dönük eylem olarak kabul edilecek, cezası da idam olacaktı.
2- Günün olağanüstü baskı koşullarına karşın kimi mahkemeler bunu hukuki bulmadılar. Hukukun temel ilkelerinin ihlaline göz yummayacaklarını yargılama sürecindeki tutumlarıyla ortaya koydular.
Kimi mahkeme üyeleri bu nedenle sürüldü. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi heyet olarak böyle düşündüğü için tümüyle ortadan kaldırıldı.
Bunun üzerine öteki mahkemeler daha fazla direnemediler. Kimi mahkemeler de zaten bu yönde yargılama yapmaya çok hevesli üyelerden oluşuyordu. Deniz’leri yargılayan Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi gibi.
***
3- Deniz’lerin hüküm giymesi 2 ay 10 gün sürdü. 7 ay da onanma, itiraz, Meclis aşamaları devam etti.
Mahkeme 18 kişi hakkında idam kararı verdi. Askeri Yargıtay, “sadece asli faillerin” idamına onay verdi, sayıyı 3’e düşürdü.
Mahkeme, “hafifletici neden” uygulayıp idamı ömür boyu hapse çevirme hakkını Meclis’e bıraktı. Böylece ana sorumluluk Meclis’in üzerinde kaldı.
4- TBMM o dönem Meclis ve Senato olmak üzere iki kanattan oluşuyordu. İdamın infaz edilmesi için iki kanatta da oylanması gerekiyordu.
İşte bu aşamada olağanüstü hızlı bir trafik yaşandı. Meclis’te çoğunluğu bulunan Adalet Partisi (AP) grubundaki ağırlıklı hava şuydu:
Bir an önce kararın Meclis’te oylanıp kabul edilmesi, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın da onayından sonra 3 gencin asılması ve böylece 1960’taki 3 idamın, Menderes’lerin öcünün alınması.
Bu havadaki Meclis, idamı ertelemek bir yana, öne aldı. 30. sırada olan Deniz’lerin dosyası “ivedilikle” 1. sıraya çıkarıldı.
Dosya Meclis’e geldiğinde CHP’lilerin hayır oyları yetmedi; 53’e karşı 238 oyla kabul edildi. Senato’dan da 36’ya karşı 105 oyla geçti.
5- Sıra Cumhurbaşkanlığı’na geldi. İdam kararının yerine getirilmesini öngören yasanın Çankaya Köşkü’nün onayından geçmesi gerekiyordu.
16 Mart 1972’de Meclis’ten geçen yasa hemen Köşk’e gönderildi. Cumhurbaşkanı Sunay, hukukçulardan mütalaa istedi. O sırada Köşk’ün de hukuk danışmanı olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Faruk Erem 22 Mart günü mütalaasını verdi. Prof. Erem, “Bu infazın telafisi imkânsızdır, kargaşa yaratır. Meclis’in yetkisi ölüm cezasını yerine getirmekte değil, getirmemekte toplanır” diyordu.
Sunay da 23 Mart 1972’de “ivedilikle” onayladı.
İdama giden yolun sonuna gelinmişti.
6 Mayıs 1972’de darağacı kuruldu.
***
Kitaba da tam metnini koyduğum Prof. Erem’in mütaalası, hukuksuzluklar zincirine karşı son bir hamleyi içeriyordu.
Oysa idam, ömür boyu hapse çevrilmek bir yana, ertelenseydi her şey değişebilirdi. 2 yıl sonra, 1974 genel affıyla tıpkı ağır hapis cezalarına çarptırılan arkadaşları gibi Deniz’ler de serbest kalabilirdi.
Bir köşe yazısının boyutları içinde özetlemeye çalıştığımız bu süreçten çıkarılacak pek çok ders var.
Eğer devlet hukukun üstüne oturmazsa, duruma göre yasa yapmayı hukuk sanırsa, yıllarca kapanmayacak, çok ağır sonuçlar doğuracak yaralar açılabiliyor.
Geçmişten sadece siyaset malzemesi değil, ders de çıkarmak gerekir.
(Cumhuriyet)