Düşler ve Hayat!

~ 19.04.2012, Mustafa ÇEBİ ~

Bizler, evrensel parçaları içlerinde taşıyanlar; modern yaşamın rasyonel tek tip hayatlarında yaralanmış kuşlar gibi çırpınıyoruz. 

Hissettiklerimiz kişisel olsa da;  evrendeki birlikte yolculuğumuzda onları benzeştirip, yok ediyor; ‘Büyük kardeş gözü’ altında düzenler kuruyoruz...

Nasıl olursa ama; farklı gerçeklik ve deneyimli yolculuklardaki tekli ‘yalnızlık’ acısını, evrensel olana katmak; bütünleşebilmek zorundadır insan… 

Tek ve biricik olmamızın korunaklı uzaklığından tasarlanabilir, yeni hayatlar ve düzensizlerde akma umudunu ise hep taşırız…
Özgürlük duygusu, zaman ve koşullara göre farklılıkları olsa da, tarihsel bir sürekliği taşır. 

Olasılıksız!
Anonim kültür düzeni; tek tip bireyi destekler. Yarışta işe yaramazı, geride kalanı dışlar. Sömürgeci kültür; tutsak bilinç üretir ve o haliyle sömürü sofrasına oturtur! Bu tutsaklık karşılığı olan sus payı; konfor ve örgütlenme hakları işe yaramazdır! Kendine sunulan hayatın dışında kalan duygularını tanımaz; kendiyle iletişim kuramaz insan!  Gerçeklik ‘imgelemini’ kaybeder! Zorunda kalarak kurduğu ‘pozitif düşlere’ tutsak alınır...  
Kendine ait olmayan; kendi yalanlarıyla oluşan bir dünyanın parçalarına dönüşmüştür!

Sömürge tipi yolda, sonsuzda düş kurarak avutabilmekte kendini insan. Her düş iyi ve yalnızdır ve birbirlerine benzerler. Bu sonuç odaklı zaman kapsülündeki yolculukta ‘şimdiki zaman’ dışlanmıştır. Yerlerde sürüklenen; elinden alınan başkasının hayatı değildir insanın!  Olsun.

Ortak umut
Düşlerimize dokunabilir miyiz… Dünyanın daha yaşanır bir yer olması için düşleyelim:
Bir aylık asgari ücret ile bir yıl yaşamak kimin için fena olur. Emek sömürücüleri için evet. Onlar ‘hayat pahalansın’ diye yeni kanunlar çıksın emri vermek zorunda devletlere. Hep emek sömürüsü devam etsin istenir. Yoksa dünyanın ‘düzeni’ bozulur!
Kötülere, kanun dışı olanlara kan kusturan başarılı polis oyuncunun düşleri bu dünyada ne işe yarar. Emekçi ve öğrencilere, hak arayanlara; biber gazı, polis saldırıları hatırlatır sadece. Hak etmediği bir korku ve saygıyı kim bekliyor devlet için halklardan! Kim çeker bu filmleri. Peki şuna ne dersiniz; ‘komprador işadamı’ iflastan kurtulmuş; kıvrak zekasıyla rakiplerini sövüşlüyor; ne uyanık bir üç kaatçı ama... Bu filmi fabrikatörler mi çekiyor. Ezilen kitleler kendilerini sevsin diye, çektirip seyrettiriyorlar... Aynı gerçekler ve değerleri yaşamadığımız halde film, kitlelerin duygularına çöreklenmeyi nasıl bilebiliyor. İkna ediyor seyircisini tad almasına.  Sistemin pislik ve kirlerine bilinçaltlarımızda yer ve destek buluyor… Evrensel duygularımız arasına giriyor; yerleşiyor; kendini ikame ediyor; bizden gönüllü servis alıyor. Deli saçması bu!

Günümüz kültürünün; kavramları, imgeleri, duyguları; korkuları ve sevinçleri içinde; bizi avlayan egemenlerle işbirliği içindeyiz… Düşünce ve duygu dengemizi doğru kuramıyoruz. Neden!   
Evrene açık ortaklığımız; eşitlik, kardeşlik, paylaşma, dayanışma ve yardımlaşmaya dair biliyoruz.

Sömürü dünyadaki yer ve zamanlarda kendi hiyerarşisini yönetiyor. Onda hayat bulanlar, efendilerine hünerlerini sergiliyorlar. 

Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 2690