'Hukuk da bir yere kadar' anlayışı!
                    
                                                
                            BAŞBAKAN’ın yardımcılarından Bekir Bozdağ, “MİT’in işi örgüte sızmak. Bu  suç işlemeden olmaz. Canlı bombaları, silah depolarını sokaktaki polis  değil, istihbarat bulur” dedi.
Evet, bunları filmlerde de  görebiliyoruz! Ama suç işlemek de bir yere kadar tabii. Filmdeki  ajandan, bir başka ajanı öldürmesi istendiğinde, ajanın o tetiği  çekmediğini de hatırlayalım!
MİT Müsteşarı, eski müsteşarı ve  eski müsteşar yardımcısı ile iki MİT görevlisinin ifadeye çağrılma  nedenlerini size tekrar hatırlatmak istiyorum. AKP propaganda makinesi  öyle işliyor ki esas gerekçe ortadan kayboldu. Savcılığın soruşturduğu  konular şunlardı:
1. MİT heyeti, istihbarat toplama ve bilgi edinme görevinin dışında örgütün yönetilmesine aracılık etti. 
2. Silahlı faaliyet yürütmesi en baştan beri öngörülen KCK yapılanması MİT heyetinin gözetiminde tamamlandı. 
3.  MİT gerek doğrudan temaslarında gerekse örgüt içindeki ajanları  aracılığıyla elde ettiği saldırı ve eylem talimatlarının önlenmesi ve  engellenmesine yönelik harekete geçmedi. 
4. İstihbarat toplama vazifesi aşılarak devletin bütünlüğü ve anayasal düzene karşı anlaşma noktasına gidildi. 
5. Örgütün silahlı eylemlerine ve yapılanmasına göz yumuldu. 
6. Öcalan ile örgütün üst yönetimi arasındaki mektuplaşma trafiği sağlandı. 
7.  MİT, örgüte verdiği taahhütler kapsamında güvenlik güçlerinin  operasyonlarını engellemek için çalışma yürüttü ve örgüte geri  bildirimde bulundu.
Elbette soruşturmaya yeni atanan savcının, eldeki  delil durumuna bakarak, aynı suçlamayı tekrarlayıp, tekrarlamayacağını  bilmiyoruz.
Savcıların, ellerindeki delilleri aynı şekilde  değerlendirmemeleri bir sürpriz olmamalı ve bu nedenle yeni savcı da  eleştirilmemeli. Bu işin doğasının bir sonucudur. Çünkü iddia, her ne  kadar somut delillerden hareket etmek zorunda ise de sonuç itibariyle  sübjektif bir karardır.
Ancak, şu anda bildiğimiz suçlamaların, Bekir  Bozdağ’ın işaret ettiği durumdan bir hayli farklı olduğu da su götürmez  bir gerçek.
MİT, bu örgütün içine sızdıysa, bunu örgütün zararlı  faaliyetlerini engellemek için yapmış olmalı. Ama 3, 5 ve 7 numaralı  suçlamalar bu görevin yerine getirilmediğini gösteriyor.
Örgütün  yönetimine aracılık edilmesi ve KCK yapılanmasının MİT gözetiminde  tamamlanması da istihbarat toplama faaliyetini çok aşan eylemler.
Kanun değişse bile, Başbakan’ın böyle bir suçlamanın soruşturulmasına izin vermemesi düşünülemez.
Elbette  örgüt içine sızmış ajanların can güvenliklerinin tehlikeye  düşürülmemesi için azami hassasiyetin gösterilmesi gerekir. Ama ciddi  iddialar var ve bunları soruşturmadan geçiştirmek, bir hukuk devletinde  normal karşılanmamalıdır.
“Hukuk da bir yere kadar” anlayışı,  devlet içinde kendini kanunların üstünde gören grupların doğmasına yol  açar. Ve Türkiye, hâlâ geçmişin bu hataları ile hesaplaşmayı bile  başaramamışken yeni hatalara yol açmak “her türlü hukuksuzlukla sonuna  kadar mücadele edeceğini” söyleyen bir hükümetin inandırıcılığını  zedeler.
Ağız-kulak mesafesi fazla açıldı
TÜRKİYE’nin bir “insan kaynakları cenneti” olduğunu görmemiz için sık  sık böyle olumsuz durumlar ile karşılaşmamız gerekiyor. Her olayda yeni  bir grup “uzmanlar heyeti” arzı endam ediyor ve akla hayale gelmeyecek  senaryolar önümüze sunuluyor.
MİT soruşturması vesilesiyle de yeni bir meslek grubu ile tanıştık: “Güvenlik danışmanları ve uzmanları”!
Dün Sabah’ın manşetinde böyle bir “güvenlik danışmanının” demeci yer alıyordu.
Şöyle  diyor: “Komplonun sebebi MİT’in yeni politikası. Bundan bazı ülkeler  rahatsız oldu. Komplonun ana sebebi budur. Bizim Orta Doğu’da yer  almamızı istemeyen İsrail’e, İran’a bakmak lâzım.”
Sabah gibi bir gazetede tam boy fotoğrafı da yayımlandığına göre bu “güvenlik danışmanını” ciddiye almak gerek!
MİT’e  karşı bir komplo kurulduysa, bu komplo, Türkiye’de polis ve savcılığın  eliyle yürütülmüş olmalı! Soruşturmayı yürütürken buldukları delilleri  saklamayarak savcılığa getiren polis ve bu delilleri “adli emanete”  almayıp ifade çağrısı yapan savcılık!
Bu nasıl “güçlü devlet” ki  en önemli iki kurumu yabancı istihbarat servislerinin oyuncağı haline  geldiklerinin bile farkında değiller!
“Komplo” teorileri  eğlencelidir, bizim memlekette de seveni çoktur ama insanın ağzı ile  kulağı arasındaki mesafeye de dikkat etmesinde yarar vardır!
Vatandaşlar kime güvenecek?
MİT soruşturmasının yarattığı toz duman içinde çok önemli bir olay daha kaynayıp gitti.
Taraf  gazetesi yöneticileri ile bazı yazarlarının telefonlarının MİT’in  isteği üzerine dinlenmesi dünyanın demokratik her ülkesinde bir deprem  yaratırdı, burada üzerinde doğru dürüst durulmadı bile. MİT, “suçu  önlemek” gerekçesiyle, mahkemeye sahte isimler ile müracaat ediyor ve  gazetecilerin telefonlarını dinliyor!
Mahkeme belli ki kendisine  verilen isimler ile telefon numaralarının gerçek sahiplerinin aynı  kişiler olup olmadığını bile araştırmamış! Takip edildiği iddia edilen  suç ile ilgili dosyaya bile bakmamış!
Temel bir anayasal hakkın kanun marifetiyle ve mahkemeler eliyle ihlalinden başka bir şey değil bu.
Ve kim bilir böyle alınmış daha kaç mahkeme kararı var?
HSYK’nın yargıçları ve savcıları bu konuda ciddi bir eğitime alması gerekiyor!
Haklarımızı mahkemeler bile korumayacaksa, vatandaşlar kime güvenecek?
 
(Hürriyet)
                                
                
                
                 
                    
                    
                
                
                
                
                    Hits: 1878