BAYRAMDA ÇALIŞIRIZ BAYRAMLAR İÇİN!
~ 29.12.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
> Kurban bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu.
> O günler bir soğuktu, bir soğuktu...
> Kar, fırtına, tipi... Eskişehir ortalarında papaz
> harmanı savruluyordu. Göz gözü görmüyordu
> dışarılarda. Sular donmuştu hep.
> Seydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu. Santral
> kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür
> doğru dürüst yanmıyordu. Akşam seminerlerinde kitap
> okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar
> ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerimizde
> pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene de ısınamıyorduk.
> Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi
> yıkamak için dere kıyısına gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu.
> Üç gün bayram iznimiz vardı, ama bu soğukta nereye
> gidecektik? Köyü yakın olanlar gitti ancak. Bayram
> sabahı kampana çaldı. Dışarıda toplanılacak dediler.
> Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık.
> Müdürümüz Rauf İnan merdivende bizi bekliyordu.
> Üstünde palto bile yoktu. Ellerini arkasına
> bağlamıştı. Boz urbaları içinde, yağsız çehresiyle
> bir heykel gibiydi. Savrulan karlardan gözlerini
> kırpıştırıyordu.
>
> O halini görünce usulca pelerinlerimizin yakalarını
> indirdik. Ellerimizi cebimizden çıkardık.
> "Arkadaşlar !" diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir
> heybetliydi. Önce yılgınlık psikolojisinin zararlarını
> anlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve
> korktuğuna uğrayacağını söyledi. Bu hava soğuk evet,
> fakat siz isterseniz üşümezsiniz, dedi. Olduğumuz yerde
> birkaç kez sıçramamızı ve kuvvetli tepinmemizi istedi.
> Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti.
> Bugün bayram, dedi. Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz.
> Sonra yapacağımız iki iş var: Ya tekrar içeri girip
> sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu
> üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can
> sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek.
> Yahut da kazmayı, küreği alıp, santral kanalını
> temizlemeye gitmek.
> Emin olun gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir.
> Çünkü inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne
> sıcakta yanar.
> O; yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde
> her türlü
> güçlüğün üstüne çıkmıştır... Onu hiçbir
> karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan
> yaptığı işin gereğine inansın.
> -Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum,
> dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak.
> Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap
> okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız
> akacak, yıkanabileceksiniz.
> Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz
> bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün
> başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe
> çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır:
> "Bayramlarda çalışırız bayramlar için".
> Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin.
> Heyecanlanmıştık, üşümemiz geçmişti.
> Hepimiz geleceğiz! diye bağırmıştık.
> Bayramda çalışırız bayramlar için!
> Bayramda çalışırız bayramlar için!
> Altı yüz kişi böyle bağırdık. Sonra da kazma
> kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma
> başladı. İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru
> saldırması belki sadece savaşlarda görülür.. Santral
> havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik.
> Çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırıkkız Dağı'ndan
> doğru zehir gibi bir rüzgâr esiyor. Pelerinlerimizin
> etekleri uçuşuyor. Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz
> parçaları fırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri
> doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli
> değil. Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört
> dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana. Öyle
> çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor.
> Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz
> kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalara tempo
> tutuyor. Bir gürültü gidiyor kanal boyunca.
> Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bize
> bakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama bayram
> günü, bu soğukta nasıl donmadığımıza
> şaşıyorlar. Yeşilyurtlu arkadaşımız Azmi, köyü
> yakın olduğu için izinli ya! Bize evlerden bazlama ekmek
> taşıyor. Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda
> kapışıyoruz. Yukarılardan, aşağılardan ikide bir
> sesler yükseliyor:
> -Bayramda çalışırız bayramlar için!
> Koca ova çınlıyor. Taa uzaktan Hamidiye'nin,
> Mesudiye'nin köpekleri ürüyorlar. Bu kış günü böyle
> seslere anlam veremiyorlar herhalde. Ayaz ovanın
> ıssızlığı yırtılıyor.
> O gün o kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre
> derinliğinde, uzun, derin bir çukur karları yara yara
> gitti. Ertesi gün taa bende kadar tamamladık. Sonra
> merasimle suyu saldık. Nazlı bir gelin getirir gibi
> önünden ardından yürüyerek, türküler marşlar söyleyerek
> getirdik ve geç zamanda, santral havuzuna döndük, sonra
> bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı
> "Ç K E" yandı... ( Çifteler Köyü Enstitüsü ).
> O zamanki sevincimizi nasıl anlatmalı? Üşümüş
> ellerimiz alkıştan ısındı. "Yaşa var ol" seslerimiz
> ufukları kapattı. Dünyanın en içten gelen, en coşkun
> bayramı oldu belki. Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi
> ellerini öpüyordu. "Aferin ulan eller, diyordu, bu
> elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın."
> Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı. Müdürümüz bir
> tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik
> etti. Her nokta koyuşta "sağool!" diye bağırıyorduk..
> - Şimdi, dedi, depomuza su dolacak, banyoyu yakacağız.
> Yıkanın ve çalışıp başarmış insanların huzuru
> içinde uyuyun. İşte gördünüz, inanarak çalışan
> yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam
> edersek, biz Türkiye'yi de yükseltebiliriz!
> - Yükselteceğiz!, diye bağırdık.
> -Bayramda çalışırız bayramlar için!
> -Bayramda çalışırız bayramlar için!
> İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular
> akıyordu. Birbirimizi tebrik ediyorduk.
> Unutulmaz bir bayramdı."
Talip APAYDIN'IN 1967 yılında yayımlanan
''Karanlığın Kuvveti'' adlı kitabından alınmıştır.
Öyküyü gönderenin notu :
1947'de Marshall Yardımı almak için KÖY
ENSTİTÜLERİNİ NİÇİN KAPATILDIĞINI (Yerine İmam Hatip okulların açılmasının şart koşulduğunu) ANLAMAK ÜZERE, BU ÖYKÜYÜ OKUYUN, OKUTUN.
Hits: 1045