“Gerçekten Tarih, dünü anlatırken, bugünü aydınlatır ve yarınlar için de bir şey söyler”. Server Tanilli, “Yüzyılların Gerçeği ve Mirası”.
Yaşadığımız zamanın üzerindeki çürümeler, dünya düzeninin yenilenmesini koşullarken, tarihten nasıl yararlanabiliriz... Sömürgeci paydaşlar; ortamlardaki bilinci ve zeminleri yeniden tahkim ediyor. Ve dönüşümlerini seyrediyor halklar. Neden tepki vermiyor. Böylesi kitlesel bilinci, kimler, nasıl yönetebilmektedir!..
Tarih sahnesine girdiğinde, dünyanın sundukları insanın önündeydi. Meyvesini topladı, avlandı, toprağı işledi. Teknik dünyayı icad etti. Tüm kazanımlarına işlerlik kazandıracak; güce odaklı düzen ve sistemler kurdu. Sistemler kendi üzerinde etkin oldu. Yaşamları kurguladı, kullanılmasını sağladı; sınıflandırdı!..
Çalışma yaşamının ürünü hayat ona; evrensel akış karşısında kendini tasarlama olanağı sağladı… Evrensel akışa karşı örgünlediği gücü abarttı! Enerjisi ve aklını kullanma çabası, konforlu yapay dünyalara ulaştırdı onu…
Uzmanlık ve iş bölümünün dayattığı; doğa ve kendine yabancı düzenlerin parçası ve yenilenen dişlisi oldu insan. Sistem paradigmaları ve suretleri içinde çırpınır, yüzleşirken; “özgür” lüğü ve “sahici”liğinden koptu; savruldu…
Bir direniş öyküsü!
Bugün, hayal ve talepleri odağındaki tüketim çukurlarından yönetilmektedir insan... Kitlesel ve rasyonel yaşam ve kültürle tükendiği “Zevkler ve acılar” sarmalında debelenmekte insanlık!..
İnsanın yaşam hikayesi, direnişinin olduğu kadar, doğa içindeki “bütünlüğünü” kaybetmesini de içerir. Evrensel hedef ve akışdaki o “büyüden”, kendine yabancı bir kimlikle ayrılmış; sömürge tipi bir hayatın içinde savrulmaktadır… Pazar kültür besisi içinde; varoluş ritüeline yabancılaşmıştır... Ait olmadığını bildiği bir geleceğin enerji ve beklentisine umut bağlamış; evrensel oluşumu ile çatışmaktadır!.. (Nükleer, Hidro elektrik Santraller, Yerleşik düzenler ve depremler, seller v.s.)
Ve Ölüm…
Direniş; “Yaşamı ve ölümü de iç içe sınar “... Gerçeklik; evrensel karşıtların aynı akış ve zaman içinde yıkanma gereğini koşullar. Bir “bilinç düzeni” ve sınavımızdır da bu…
Yapay hayat ve kendine karşı bir insan bilinci!..
Tinsel/maddesel gerçeklik; yaşanası ve ölünesi duygunun her ikisinde gizlenir. Bir arada bulunur ve zihnimizdeki çelişkileri ve cevapları barındırır.... Bu karşıt duygu iç içeliği gizeminde; düzensize akışı ve evrenseli daha yakın ve yoğun “hissedebilir” insan!...
Sonsuza savrulmuş bir yabancı... Sömürge tipi bir serüvenin içinde varlığı ve yapay kurgularla çatışmakta, yaşamını kurmaktadır… Evrenin nefesinden ve sonsuzluğundan kopmuş bir hayat! Göreceli sınırlandırılmış bir zamana ve yaşama tanık!... Yön arıyor!... Toplum ve doğa bütünlüğünü yeniden kurabileceği, düzenleyebileceğini; “bütünsel” hayata nasıl ulaşabileceğini bilmiyor… Yarattığı kültür baskısıyla sınırlanmış tepkileri var!.. “Ölümün” elindeki “yaşam” mülkiyetini alacağından; sahip olduğu “Bir ve tek gerçeklikten” ayıracağından korkuyor!.. Bilmiyor! Evrensel olanın varoluşunu kucakladığını. O korkuyor. Zihnindeki yapay mülkiyetini baş tacı ediyor hala! Emin değil. Gücünden ve kaybettiklerinden!… Belleği boşaltılmış. Yeni düzenin, “iyilik ve güzellik” kodları “korku, tehdit ve ölüm içinde” yerleştirilmek isteniyor zihinlere…
“Yaşamı ve ölümü iç içe sınayabileceğini”! Direnmedeki sonsuzluğunu; sonsuzun düzensizinde akabileceğini hissedemiyor!.. Henüz!..