TBMM 27. Dönem 3. Yasama yılı açış konuşmasında “Meclisimizin gayreti, milletimizin takdiriyle hayata geçen yeni yönetim sistemimiz, artık sorunlarımızı herhangi bir müdahaleye meydan vermeden, demokrasinin imkânlarıyla çözebileceğimizin en büyük ispatıdır.” diyen Erdoğan ekledi:
“Bir yılını geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini, sürekli güncelleyerek, sürekli geliştirerek bizden sonraki nesillere en büyük mirasımız olarak bırakacağımıza inanıyorum”.
İlk cümle, 15 Temmuz darbe girişiminin parlamenter rejimden kaynaklandığı şeklinde bir izlenim veriliyor.
İkinci cümle, en büyük miras olarak Cumhuriyet yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi (CBHS) olarak adlandırdığı 2017 Anayasa değişikliğini koyuyor.
YASA ÖNERİLERİ
CBHS ile ne kastettiğini, konuşmasını okuduğu kitapçığın 23-25 sayfalarında açıklıyor:
“… Yargı Reformu Strateji Belgesinin ilk paketinin hazırlıklarını tamamladık… İlk reform paketi tüm milletvekillerimizin değerlendirmesine sunuldu… Bu paketi yenileri takip edecektir.”
Bu sözler, “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Kanun Teklifi”ni, TBMM’nin değil Saray’ın hazırladığını, sonrakilerin de aynı şekilde hazırlanacağını teyidi.
ERKLER AYRILIĞI
“Anayasamıza göre devletin başı, yeni yönetim sistemimize göre de aynı zamanda yürütmenin sorumlusu… Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız olmaları, devletin başı olan Cumhurbaşkanının öncülüğünde belirli amaçlar için işbirliği içinde çalışmalarına mani değildir.
Elbette Cumhurbaşkanı, milletvekillerinin yerine geçip kanun çıkarmaya, hâkimlerin yerine geçip hüküm vermeye kalkacak değildir.
Esasen kuvvetler ayrılığı demek, demokrasinin özünü oluşturan güçlerin çatışması değil, makul bir denge içinde aynı hedefler doğrultusunda faaliyetlerini yürütmeleri demektir…
İdeolojik saplantılar ve günlük siyasi çıkarlar uğruna bu dengeyi bozmaya yönelik söz ve eylemler içine girenler bize değil, ülkeye ve devlete zarar verdiklerini bilmelidirler”.
Bu sözler, erkler ayrılığını Anayasa’nın düzenleme tarzı ile Erdoğan’ın anlamlandırma şekli arasındaki ayrışmayı ortaya koyuyor:
“Ben yürütmeyim; devletin başı olarak da, yasama-yürütme ve yargının şemsiyesi konumundayım” diyen Erdoğan’ın parti genel başkanlığı da eklenince; “kişi-parti-devlet birleşmesi” itiraf edilmiş oluyor.
Denge durumunu ifade eden bu birleşmeyi “bozmaya yönelik sözler, ülkeye ve devlete zarar verir” sözleri, parti başkanını eleştirenlere açık bir gözdağı.
KANUN ÇIKARMAK VE HÜKÜM VERMEK
“Cumhurbaşkanı, milletvekillerinin yerine geçip kanun çıkarmaya, hâkimlerin yerine geçip hüküm vermeye kalkacak değildir.” sözleri, diğer beyanları bağlamında, yasama ve yargıyı yönlendirme yetkisinin yürütme ile özdeşleşen parti genel başkanında olduğunun beyanı.
Aktarılan ve diğer saptamalar, Anayasa’nın özellikle genel esaslar kısmındaki üstün ve amir hükümlerine aykırı olsa da, ana sorun, 2017 Anayasa değişikliğinden kaynaklanıyor. Kuşkusuz, parti genel başkanlığı da, Anayasa’nın birçok hükmüne aykırı; ancak, kurulan yönetimin CBHS değil, tek kişi yönetimi (monokrasi) olduğunu teyit ediyor. Bunu, gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük miras olarak adlandırmak ne demek? Mayıs 1919-Ekim 1923 sürecinde Kongre iktidarları ve Meclis Hükümeti ile kurulan Cumhuriyeti, gelecek kuşaklara en büyük armağan olarak bırakan M. Kemal Atatürk mirası yerine tek kişi yönetimi güdümündeki hükümetsiz Meclisi meşru kılmaya çalışmak.
Ana sorun şu: Cumhuriyet kurum ve kazanımlarını ayraç içine alma iradesi mi “ana miras” olacak; yoksa CBHS mi, demokratik Cumhuriyet karşısında ayraç olacak?
Hukuk devleti yolunda başta CHP’ye düşen tarihsel görev olmak üzere, anayasal yurtseverler, ciddi bir sınav karşısında: monokrasi mi, demokrasi mi?