Adil yargılama neden önemli?

Adalet Bakanı Sn. Bozdağ, şöyle seslendi milletvekillerine: 17-25 Aralık öncesi, biz sizi dinlemedik; bu tarihten sonra da, siz bize inanmadınız; bundan böyle birbirimizi dinleyelim ve birbirimize inanalım…

Bundan böylesi için öne çıkan en önemli hak ve yükümlülük, ‘adil yargı’. Hak sahibi kim? Darbeciler. Yükümlü kim? Darbe girişiminin muhatabı olan anayasal organlar.

Buradaki ana çelişki şu: Ortadan kaldırılmak istenen anayasal kurum temsilcileri, kendilerini ortadan kaldırmak isteyenlere âdil davranmak durumunda.

İşte hukuk devleti olmanın zorluğu: Kişisel hesaplaşma eşiğini aşarak hukuk kurallarını devreye sokmak.

Kişiseli aşmak, devlet olmanın da asgari eşiği. Fethullahçılar-AK Parti ittifakının erken dönem (2003-2008) mağduru olarak özellikle vurgulamak isterim. O dönemde, hukuk ve ahlak dışı söylem-işlem ve eylemlerde bulunanlar arasında, darbeye bulaşanlar varsa, kuşkusuz adil yargılanma hakkı onlar için de geçerli.

Ohal=hukuk rejimi
Anayasal düzende sapma ve kayıtlamalar yaratsa da, olağanüstü hal, ‘hukuku askıya alma’ sonucunu doğurmaz. Bir hukuk rejimi olarak OHAL yönetimi kısmi, geçici ve denetime açıktır. Bu nedenle, ‘Avrupa Sözleşmesi askıya alındı’ beyanı yanlıştır.

1) Avrupa Sözleşmesi yürürlükte: OHAL ilan edilince yapılması gereken, bu durumu Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne bildirmek. Neden? Çünkü OHAL ilanıyla, Sözleşme’nin ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulamaya giriyor.

2) ‘Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler’, şu iki kayıtla alınabilir: Durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler.

3) Mutlak koruma alanları: Yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığın bütünlüğü (işkence yasağı); din, vicdan, düşünce ve kanaati açıklamaya zorlanamama; suç ve cezaların yasallığı ve geçmişe yürütülememesi; suçsuzluk varsayımı; kulluk-kölelik yasağı.

Uluslararası yükümlülükler
Bunlar, ‘sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı önlemler’ için sınır oluşturur. İnsan haklarına ilişkin Avrupa ve Birleşmiş Milletler belgeleri, bunların çerçevesini çizer. Bir de, jus cogens (uyulması zorunlu) olarak nitelenen insan hakları genel ilkeleri.

1990’lı yıllar OHAL uygulamalarında Avrupa Sözleşmesi, uluslararası yükümlülüklerin eksen belgesi idi. 2003’te BM ikiz sözleşmelerini onaylayan Türkiye, yükümlülük alanını genişletti. Bu çerçevede; BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin asgari gerekleri de dikkate alınmalı.

Durumun gerektirdiği ölçü
‘Aykırı önlemler’, durumun gerektirdiği ölçüyü aşamaz. Şu halde, hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar için ölçü, ‘durumun gerekleri’. Bu da, OHAL nedenlerine ve rejimine göre değişir. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim ayrımı, sınırlamanın dar yorumlanmasını gerekli kılar.

 


Şu halde, ölçülülük ilkesi, durumun gerekleri ışığında üç ölçüt bakımından test edilmeli: Müdahale gerekli mi? Kullanılan araç, amaca ulaşmak için elverişli mi? Araç ile amaç arasında orantı var mı?

Ohal khk ölçülü mü?
Gözaltı süreleri, dernek ve sendikalar ile eğitim ve öğretim kurumlarını kapatma, mülklere el koyma, kamu görevlilerini toplu tasfiye, öne çıkmakta.

- 30 gün: ‘Toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılma’ süresi, “olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir” (Any., md.19). Savaş veya sıkıyönetim olmadığına göre, bu süre, araç ile amaç arasındaki orantı bakımından ‘makul’ değil.

- Örgütlerin kapatılması: Dernek, sendika ve vakıf gibi örgütlerin kapatılmasında iki ölçüt kullanılmalı idi. İlki, kapatılan örgüt, darbe teşebbüsü ile ne ölçüde bağlantılı? İkincisi ise, kapatma yerine faaliyetten alıkoyma yaptırımını uygulamak. OHAL KHK’si her iki ölçütü de aşan yaptırımlar içeriyor. Mesela, YARSAV’ın kapatılması, ‘Cemaatçi hâkim ve savcıların YARSAV’a sızmış olması’ gerekçesi ile haklı gösterilemez.

- Mülke el koyma: Gerçi Başbakan Yrd. Canikli, “kendilerine verilen en kıymetli araziler” kaydını düşmüş olsa da, eğitim ve öğretim kurumlarını kapatma şeklindeki toptancı uygulama ve haktan yoksun kılma, çok sorunlu.

Darbecilerin aklanmaması için…
İnsan haklarının sert çekirdeği olarak herkes için, her zaman ve her yerde geçerli olan haklar demetine saygı, olağanüstü yönetimin asgari eşiğidir. Eğer bunlara saygı gösterilmez ise, ulusal mahkemelerden veya Avrupa Mahkemesi’nden ihlal kararları çıkar. O durumda; bugün tamamen haksız olan kişilerin, kısmen de olsa haklı konuma geçme riski doğar devlet karşısında. İkincisi, bugünkü kızgınlık ortamında işkence gören darbecilere, vergilerden toplanan paralardan (yurttaş hakkı) tazminat ödeme zorunluğu doğar.

 

birgün

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 4245