"Noel Baba'yı yargılamak"tan ODTÜ'ye: Akitleşme

~ 03.01.2016, Fatih YAŞLI ~

Akit gazetesi, uzun süre bir “anomali”, bir “sapma” olarak görüldü: Buram buram faşizm kokan manşetleri ve anti-semitizmden homofobiye, Alevi düşmanlığından kadın düşmanlığına uzanan o nefret yüklü dilleri, Türkiye İslamcılığının ortalamasını temsil etmiyor, marjda kalıyordu. Akit yazarları, İslamcılığın marjinalleri ya da olsa olsa bir grup “meczup” olarak değerlendirildiler ve pek de dikkate alınmadılar yakın zamana kadar.

Oysa İslamcılığın “muhafazakâr demokrasi” iddiasıyla başlayan iktidar serüveni, bir tür “Akitleşme” serüveniydi. İnşa edilen rejim giderek otoriter bir veçheye kavuşurken, dil de ona göre değişiyor; kendinden olmayan herkesi, susturulması, yok edilmesi, etkisiz hale getirilmesi gereken bir “düşman” olarak kodluyor ve öyle sunuyordu. Bu ise son derece ironik bir şekilde “Türkiye İslamcılığının merkeze yürüyüşü” temalı binlerce sayfalık analizin boşa düşmesi anlamına geliyordu. Akit, İslamcılığın iktidar sorumluluğu, devlet yönetme iddiası ve uluslararası sistemin içinde olma gibi kısıtlarla açıktan dile getiremediği tezlerin somutlaştığı yerdi ve İslamcılık belki de aslında hep oradaydı, merkeze falan yürüdüğü yoktu.

Akit’in genel yayın yönetmeninin yaşamını yitirmesinin ardından söylenenlere, yazılıp çizilenlere, cenaze töreninin televizyonlardan yayınlanmasına ve törene katılıma bakarak bunu çok net bir şekilde görebiliriz. Karakaya’nın ölümü “Akitleşme”yi muazzam bir şekilde sembolize etmektedir. “Sünni-Ulus”a dâhil edil(e)meyen ve dolayısıyla “potansiyel düşman” olarak görülen bütün toplum kesimlerine yönelik derin öfkesiyle “kaleminden kan damlayan” Karakaya, rejimin yöneticileri ve medyası tarafından sahiplenilmiş, “sivri dilli ama aslında ince, beyefendi bir gazeteci” olarak son yolculuğuna uğurlanmıştır.

Yine de “Akitleşme” basitçe otoriterleşmeye ve söylemin de buna uygun bir şekilde değişmesine indirgenemez; toplumsal yaşamın nasıl dönüştüğüne de bakmak gerekir. İşte tam da bu nedenle, “Müslüman Noel kutlamaz” başlıklı eylemler silsilesi, bir grup radikalin ya da meczubun işi olarak değil, tam da “Akitleşme”nin bir tezahürü olarak görülmelidir. Örneğin, BBP’lilerin geçen yıl kovaladıkları Noel Baba’yı bu sene “bir Osmanlı mahkemesinde yargılamaları ve sonrasında Noel Baba’nın Müslüman olması” ne bir radikalizm örneği ne de meczupluktur; sergilenen piyes, tam da zamanın ruhunun, yani “Akitleşme”nin bir göstergesi olarak değerlendirilmeli ve öyle okunmalıdır. Söz konusu piyese kimi Milli Eğitim Müdürlüklerinin “yılbaşı kutlamayın” genelgelerinin eşlik ettiği hatırlandığında, tablo tamamlanmaktadır.

 

Son günlerde ODTÜ’nün yeniden hedef tahtasına oturtulmasına da, yine aynı pencereden, 1 Kasım sonrası ivme kazanan “Akitleşme” süreci üzerinden bakılması gerekmektedir. ODTÜ’de yaşananların okulun arazisine dair birtakım rant hesaplarıyla ilgisi yok mudur, kesinlikle vardır; meselenin rektör seçimlerine yönelik bir boyutu bulunmamakta mıdır, elbette ki bulunmaktadır. Ancak tüm bunlara bakarak “mescit bahane, asıl amaç rant” ya da “asıl hedef rektörlük seçimleri” şeklinde bir değerlendirme yapmak, hakikatin bütününü ıskalamak anlamına gelecektir. ODTÜ’de yaşananlar, rejimin kafasındaki “ideal toplum” ve buna uygun “ideal üniversiteler” yaratma tasavvurunun bir yansımasıdır, yani burada da “Akitleşme” iş başındadır.

ODTÜ, muhalif duruşuyla, hem akademisyenleri hem de öğrencileri arasında solun hala etkili bir güç olmaya devam etmesiyle ve ele geçirilememiş nadir devlet kurumlarından biri olmasıyla “doğal hedef” konumundadır elbette, ama mesele sadece bununla sınırlı değildir. ODTÜ, rejimin İslami toplum tasavvurunun halen damgasını vuramadığı, “kızlı-erkekli” bir sosyal yaşamın varlığını devam ettirdiği, seküler bir yaşam tarzının baskın olduğu, birilerinin gelip “Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız” diyerek öğrencilere müdahale edemediği, yani sokağına, mahallesine benzetemediği yerlerden biridir ve tam da bu nedenle “düşürülmeli”, “fethedilmeli”dir. Dolayısıyla ODTÜ bağlamında da temel mesele, ülkenin bütününde olduğu gibi “İslamizasyon” yani “dinselleşme”dir.

İktidar cenahının meseleyi “kaymak tabakanın çocukları ODTÜ’de okuyor” cümlesinde somutlaşan bir şekilde gündeme getirmesi ise şaşırtıcı değildir. Siyasal İslam “sınıf çatışması”nı “kültürel çatışma” ile manipüle etmekte, yoksulların “bilinçsiz sınıf kini”nin bilinçli sınıf kinine dönüşmesini gayet başarılı bir şekilde engellemektedir. Son derece kısıtlı imkânlarla okudukları liseden hallice okullarda, bunun nedenini sorgulamak yerine “ODTÜ yıkılsın, üniversite yapılsın” pankartını açanlar ise, sözünü ettiğim başarının mükemmel bir örneğidir.

 

Birgün

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 3244