Bütün yakın tarihimizin en kötü, en kirli, en karanlık döneminde yaşıyoruz.
Ahlaksızlığın, vicdansızlığın böylesine pervasızlaştığı, toplumun bu kadar vurdumduymazlaştığı bir başka dönem anımsamıyorum.
Örnek vermek için, işlenen suçların, yapılan kötülüklerin hangi birinden başlamam gerektiğini de bilmiyorum.
Haberleri tarafsız, duygusuz gözlemciler, ilgisiz tanıklar gibi okuyor ya da izliyor, sonra aynı duygusuzlukla bir başka sayfa ya da kanala geçiyoruz...
Oysa işlenen suça tepkisizlik o suça ortak olmanın bir başka adıdır...
***
İki gün önceki gazetelerde kan dondurucu bir haber vardı.
Haber, İstanbul Gaziosmanpaşa’daki bir “polis operasyonu”nda öldürülen iki genç kadınla ilgili olarak açıklanan otopsi raporuydu.
Rapora göre öldürülenlerden birinin kafasına yakın mesafeden 5, ötekinin ise vücuduna 10 el ateş açılmıştı.
Bu tertemiz yüzlü, aydınlık bakışlı iki genç insanın fotoğraflarının da bulunduğu haberlerden birindeki otopsi raporunu bizim gazeteden okuyalım:
“Yeliz Erbay’da kafa bölgesinde sağ şakaktan yakın mesafeden beş mermi giriş çıkışı, buna bağlı olarak kafatasında kırıklar ve elmacık kemiklerinde parçalı kırık.
Şirin Öter’de kafa bölgesinde sol şakaktan ve yakın mesafeden bir adet mermi giriş-çıkışı, göğüs bölgesinde 6 adet mermi giriş çıkışı, karın bölgesinde 1 adet mermi giriş çıkışı, vajinada 2 adet mermi giriş-çıkışı.”
Yanlış okumadınız, evet. İkinci kurbanın cinsel organına da iki kez ateş edilmiş...
Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarının açıklamalarından öğrendiklerimize göre ise, MLKP (herhalde Markist Leninist Komünist Partisi?) üyesi olduğu söylenen bu iki genç kadın, bulundukları eve “kamu güvenliğini tehlikeye sokacak biçimde ateş açılarak başlayan polis saldırısına” karşılık veriyorlar... Gerisini yukarıda özetlenen otopsi raporundan öğreniyoruz. Yine avukat açıklamalarında “vücutlarında çok sayıda darp izi ve morluklar bulunduğu gözlemlenen” polis kurbanlarının “çatışma sonrasında yaralı olduklarının, darp edildiklerinin ve yakın mesafeden ateşle infaz edildiklerinin” görüldüğü belirtiliyor...
***
Avukat açıklamaları olmaksızın da olayın aynen böyle gerçekleştiği yeterince açık.
Vajinaya ateş etmek... Böyle bir şeyi ilk kez okuyor, duyuyorum.
Ve bunu yapan ya da yapanlar, görevleri kamu güvenliğini sağlamak olan polisler, devletin memurları.
Bütün yakın tarihimizin en kötü, en karanlık, en kirli döneminde yaşamakta olduğumuzu bunun için söylüyorum.
Devlet eliyle işlenen ve işlenmekte olan nice alçakça cinayeti örnek göstererek bu cinayetteki alçaklığın, vicdansızlığın, özellikle de kadına düşmanlığın bu ülkede, bu toplumda nasıl bir noktaya gelmiş olduğunu gözden kaçırmayalım.
Yaralı ve savunmasız kişileri darp etmek, ardından bir insana değil hiçbir canlıya karşı duyulmaması gereken bir acımasızlıkla yaşamlarına son vermek ve bir kadına yapılabilecek en büyük, en canavarca, en ahlaksızca, sözcüklerle nitelenmesi en güç bir cinayet suçu işlemek ve bütün bu suçları işleyenlerin “polis” kimliği taşıyan kişiler olmaları, ülkemizin nasıl bir irin, pislik, karanlık bataklığında sürüklenmekte olduğunun yeterli kanıtıdır.
***
Taliban sözünden esinlenerek ülkemizdeki polisi Tayyiban güçleri diye adlandırmıştım...
Tekrarlıyorum...
Türkiye’de polis suç örgütüne dönüşmüştür.
Tersini kanıtlamak bu polisin bağlı olduğu en üst kurumlara, devletin kendisine düşer...
Sarıyer’de Dilek Doğan’ı katleden polis için ne yapıldı, ne yapılacak?
Panzer arkasında ceset sürükleyen, sürükleten polisler için ne işlem yapıldı?
Tahir Elçi cinayetinde polisin rolü nedir?
Gaziosmanpaşa’daki alçaklığın failleri kimlerdir?
Sorularım Başbakanı’ndan Cumhurbaşkanı’na, devletin bütün sorumlularınadır.
Sormak, araştırmak, yanıt istemek vicdanını, ahlakını, insanlığını yitirmemiş herkesin görevidir.
Sormayan, konuşmayan, yanıt istemeyen ve sorumlu konumda olup yanıtlamayan herkes suça ortak demektir...