“Sauli Niinistö”
Kişi başına milli gelirin 40 bin dolar olduğu Finlandiya’nın Cumhurbaşkanı.
Bizim Cumhurbaşkanımızın resmi davetlisi olarak Türkiye’ye yaptığı ziyarette, “tarifeli” yani herkesin “yolcu” olarak bindiği bir uçağa atlayıp gelmiş buraya.
Aynı günlerde ise, kişi başına milli gelirin taş çatlasa 10 bin doları geçmediği ülkemizde “kısa dönem” milletvekillerimizin peşin ödenen “üç aylık”larının haklı olup olmadığı, emeklilik ve bazı “hayat boyu” ayrıcalıkların boyutu tartışılıyordu.
Meclis Başkanı, bundan rahatsız olan bazı milletvekillerinin karşı çıkması üzerine “Kanunda açık hüküm var; (maaşı) iade alamıyoruz.
Alın, hayır kurumlarına yardım edin” önerisini yapmıştı.
Milletin zaman zaman bu konularda dile getirdiği itirazlara baktığımızda, en azından sıradan yurttaşın gözünde, bizdeki vekillik “çok ballı bir iş”
O zaman insan düşünmeden edemiyor:
Acaba bizim milletimizin “vekilleri” kendi “milletinden” daha mı üst düzeyde bir hayat sürüyor?
Bizdeki siyaset birilerine, yapılan işin gerektirdiğinin üzerinde bir refah mı sağlıyor?
Bir kere seçilmiş olmak hayatlarının geri kalan kısmının garantisi mi?
Görev süresi sona erse bile bu düzeyin sürmesi bir gereklilik mi?
*
Bunun tam tersi bir anlayışı bir ara komşumuz İran’da görmüştük:
Devlet başkanları Ahmedi Nejat, izlediğimiz kadarıyla hemen her seferinde ekranlarda aynı kıyafetle görünürdü. Sırtında neredeyse rengi atmış bir ceket, sıradan bir gömlek falan…
Sonra bazı batılı başbakanlar, devlet başkanları…
Adeta birer filo kapsamında makam arabaları dizisi, eskortlar, önde arkada sirenleri ile koruma ekibinin arabaları yerine “adam” ya kendi arabasını kendi kullanıyor ya da bisiklete binmiş gidiyor.
Sakın abartma sanılmasın, hatırlarsınız sinema çıkışında bir suikaste kurban giden Olaf Palme, halkının içinde bisikletle dolaşanlardan biri değil miydi? Bizim ufak bir modelimiz de olsa Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş arabasını kendi kullanmaz mıydı? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Hollanda’yı ziyaretinde Hollanda Başbakanı Mark Rutte görüşmeye bisikletiyle gelmemiş miydi?
*
Acaba bu işler, örneğin milletvekillerinin maaşları ile “millet”lerinin adam başına milli gelirleri arasındaki bağlantı ne?
Sabah gazetesinde yayınlanan araştırmaya göre durum şuymuş:
-Norveçliler yılda 84.538 dolar kazanıyor, vekilleri bunun yüzde 9’u olan 7.500 dolar.
-Danimarkalılar yılda 55.890 dolar, vekilleri bunun yüzde 9’u olan 5.000 dolar
-İsveçliler yılda 48.935 dolar, vekilleri bunun yüzde 9’u olan 4200 dolar
-Hollandalılar yılda 46.914 dolar, vekilleri bunun yüzde 12’si olan 5.660 dolar
-Avusturyalılar yılda 45.209 dolar, vekilleri bunun yüzde 18’i olan 8.100 dolar
-Belçikalılar yılda 43.144 dolar, vekilleri bunun yüzde 12’si olan 5.064 dolar
-Fransızlar yılda 39.460 dolar, vekilleri bunun yüzde 12’si olan 4.648 dolar
-İngilizler yılda 36.144 dolar, vekilleri bunun yüzde 17’si olan 6.200 dolar
-İtalyanlar yılda 33.916 dolar, vekilleri bunun yüzde 27’si olan 9.150 dolar
-İspanyollar yılda 30.514 dolar, vekilleri bunun yüzde 12’si olan 3.813 dolar
-Çekler yılda 18.245 dolar, vekilleri bunun yüzde 10’u olan 1.900 dolar
-Polonyalılar yılda 12.293 dolar, vekilleri bunun yüzde 15’i olan 1.893 dolar maaş alıyor.
Bir de kendimize bakalım:
-Türklerin kişi başına milli geliri yılda 10.094 dolar iken “vekilleri” bunun yüzde 59’u olan 5.920 dolar maaş alıyorlar.
Tabii buna pek her yerde rastlanamayacak olan 2 yıllık görevden sonra ömür boyu ve ayrıcalıklı emekli maaşı, yüksek dereceden sağlık hizmetleri alınması gibi yan unsurlar dahil değil.
Olmasın mı?
Olur tabii, “milli irade” bunun böyle olmasını uygun görmüşse diyecek yok.
Biz o tarafını bırakıp işin siyasete etkileri üzerine birkaç şey söyleyelim o zaman…
*
Bırakalım Avrupalı meslektaşlarıyla olan karşılaştırmalı “durum”larını;
bir kere bizim vekillerimizin “durumu” halkın ortalama “durum”unun çok üzerinde.
Bu gerçek, Türkiye’de “millete vekalet etme”nin cazibesini tabii ki Avrupa demokrasilerine kıyasla daha arttırıyor. Dolayısıyla “Neden milletvekili olmak istersiniz” gibi bir sorunun cevabının Avrupa’ya göre Türkiye’de biraz daha farklı olabileceğini kabul etmek lazım..
Peki, “olmak” için bu kadar cazibeli olan “iş”te, acaba “olamamak” ya da olmuşken bir sonraki dönemde “liste dışı” kalmanın burukluğu da büyük olmaz mı?
Takımdan düşmemek için “seçicilere” ya da “tek seçici”ye olan “ölümüne bağlılık” gösterileri aslında siyaseti de, parti içi demokrasiyi de, dik duruşu da; -her koşulda dik duranları tenzih ederiz ama- “bir ölçüde bile olsa” yaralamaz mı?
Demokrasiye bağlılığı, özverisi konusunda hemen herkesin iyi kötü kanaat sahibi olduğu “bazı” siyasetçilerin son yıllarda dillerde dolaşan “önüne yatma” “tabancayı çekip liderini korumaya kalkma” “uğruna ölecek kadar hayranlık” “gazete basıp lideri lehine sloganlar atmak” şaşırtıcı ölçülerde “yandaşlık ve yalakalıklar” gibi örnekler aslında bu maddi cazibeye olan “eğilimin” somut göstergesi, ideallerden uzaklaşmanın en açık “işaretleri” değil mi?
Belki Türkiye’nin siyasilerine olan bu bonkörlüğünün savunulacak yanları da vardır ama, ortadaki bu “cazibe” bu işin meraklılarının “kıyasıya” rekabeti karşısında, siyasetin çalışma usullerini değiştirip daha “para ağırlıklı” hale getirmiyor mu?
Siyasette ilerlemenin itici gücü “para harcayabilmek” olunca “aslında siyasette olması gerekenler” o minderin dışına itilmiyor mu?
“İtici güç” para olduğu zaman “bir partiye her türlü adam lazım” denip adı her türlü yolsuzluğa karışmış, asıl vasfı bilgi ve görüşlerinden çok “iş bitiriciliği” olanlar da göstere göstere ekibe alınmıyorlar mı?
“Peki o zaman?” diyeceksiniz.
Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: İstatistikler bizde siyasetin maddi cazibesinin; Avrupalı, çağdaşlığı tartışılmaz ülkelerden ortalama 3-4 kat daha yüksek olduğunu gösterirken; “Haydi, helalı hoş olsun, gönlümüz zengindir” diyelim demesine ama; galiba siyasette bu “maddi cazibe” ile “demokrasi”, “yurtseverlik” ve” ülkeye, halka hizmet” konularında bir “ters ilişki” var.
Farkettiniz ise, şu Avrupalılara baktığımızda yurttaşlarının kişi başına gelirleri ne kadar yüksek, milli gelirleri ne kadar büyükse siyasetçilerinin maaşları ona kıyasla o kadar düşük kalıyor.
Haydi maaş ya da alınan diğer destekleri göz ardı ettik, “almasan da fakire verirsin” dedik ama bu durum sanki “genelde” bizim siyaseti biraz “bozuyor” gibi.
Kim bilir, belki de şimdiki siyasetten memnuniyetsizliklerin temelinde bu masum neden var.