Cumhurbaşbakan Tayyip Erdoğan 18 Ekim Cumartesi günü Afganistan’dan dönen uçakta, gazetecilerin Kobani ile ilgili sorularına alışıldık yanıtlar veriyordu:
- PYD de PKK gibi bir terör örgütüdür. ABD bizden PYD’ye yardım etmemizi isterse hayır deriz.
Açıklamalar alışılmış türdendi. Daha önce de Düz Başbakan Davutoğlu aynı türde açıklamalar yapmış, Türkiye’nin yardım amaçlı da olsa Kobani’ye koridor açmayacağını söylemiş ve tekrar vurgulamıştı:
- PYD de PKK gibi terör örgütüdür. PKK ile eşittir. PYD’ye silah gönderilmesine onay veremeyiz.
AKP iktidarı IŞİD’e karşı mücadelelerde de ÖSO’ya destek olunması koşulunu getirerek ayak diremekteydi.
Cumhurbaşbakan’ın uçağı pazar sabahının ilk saatlerinde Esenboğa’na inince, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, Erdoğan’a Obama’nın aradığını söylüyor ve Erdoğan yurt topraklarına ayak bastıktan yarım saat sonra, pazar gününün ilk anlarında, Obama ile telefonda konuşuyordu.
Ne konuşuyorlar?
İlk bakışta bu konuda herhangi bir şey söylemek mümkün değil gibi görünüyorsa da, daha sonra Washington’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Marie Harf’ın açıklamaları ipucu veriyor.
***
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün, Kobani’ye Amerikan silah yardımı başlarken Türkiye’nin onayının alınıp alınmadığı sorusuna yanıtı aynen şu olmuştur:
- Sorun rızayla ilgili değil. Biz bunu yapma niyetimizi onlara bildirdik.
Görülüyor ki Obama, Tayyip Erdoğan’ı herhangi bir konuyu konuşmak için değil, kararını tebliğ etmek için aramıştır.
O andan itibaren, “PYD terör örgütüdür, Kobani’ye koşulsuz koridor açmak söz konusu değildir” diyen ‘Cumhurbaşbakan’, yelkenleri suya indiriyordu.
Şimdi bu durumda çıkıp da “neden” diye sormak, izanla bağdaşmaz.
Çünkü neden o kadar açıktır ki!..
Neden, Cüneyd Zapsu’nun deyişiyle “deliğe süpürülmenin” önüne geçmek arzusudur.
Gerçekten de son zamanlarda, ılımlı İslama artık genelde soğuk bakan, ayağı suya ermiş olan Washington, bir zamanlar ılımlı İslamın en parlak temsilcisi olarak herkese örnek gösterilen Tayyip Erdoğan konusunda ciddi kuşkular taşımakta ve şu soru, ABD’nin etkin karar kademelerinde ciddi olarak sıkça sorulmaktaydı:
- Acaba yanlış adam mı seçtik?
Onlara Zapsu’nun yanıtını vermek ve “Hayır, deliğe süpürmeyin, daha kullanın!” diyebilmek için, ılımlı İslamın vaatlerini yerine getirmeye amade olduğunu kanıtlamak gerekiyordu.
Biliyorsunuz, bu sütunda çok kez yazıldığı gibi, “Ilımlı İslam” diye yazılan ibare aslında “uyumlu İslam” olarak okunur ve burada önemli olan öğe “ılımlılık” değil, “uyumluluk”tur.
***
Cumhurbaşbakan’ın ABD Başkanı Obama ile 19 Ekim Pazar sabahının ilk saatlerinde yaptığı telefon görüşmesinin ardından AKP iktidarının 180 derecelik rota değişimi, ılımlı yani uyumlu İslama dönüşün teminatıdır.
O telefon görüşmesinde Obama herhangi bir görüş sormamış, yalnızca kararını tebliğ etmiş olduğuna göre, ya Kobani ve IŞİD karşısındaki politika değişerek uyumlu İslam yoluna devam edilecekti ya da “süpürülme” durumu olacaktı.
Son zamanlarda çeşitli konulardaki falsolu çıkışlar, Washington’daki yönetim ile Tayyibizm arasında soğuk rüzgârlar esmesine neden olmuş ve Beyaz Saray kulislerinde, Ankara’daki iktidar konusunda kuşkuların artmasına yol açmıştı.
Uyumlu İslama bu dönüş, Zapsu’nun sözünü ettiği süpürülme tehlikesini tümden ortadan kaldırmıştır denebilir mi?
Doğrusu orası oldukça şüpheli. Çünkü kendi kamuoyuna yönelik dolduruşlarına herkesten önce kendisi gelenlerin, ne zaman ne yapabileceğinin belli olmadığı düşüncesi bir kez kaygılı zihinlerde yer etti mi silinmesi çok güçtür.
O zalim şüphe de uyumlu İslama tam güven duyulmasını her zaman engeller.