"ANADOLU'YU VERMEYECEĞİZ !"
Büyük Anadolu Yürüyüşü, ülkenin yoğun gündeminde belki biraz sessiz sedasız ama kararlılıkla, artan bir katılım ve ilgiyle yolculuğunu sürdürüyor. Bu yürüyüş hakkında kısa bir hatırlatma yapalım istedik.
Doğaya ve yaşama zarar veren tüm yatırımların durdurulması için, “Anadolu'yu vermeyeceğiz” sloganıyla Ankara'ya doğru yürüyüşe başlayan ilk kafile olan “Doğu Karadeniz Kervanı” Artvin'den 2 Nisan'da yola çıkmıştı.
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan bu yürüyüşe başlarken, “Anadolu
’nun, bugün eşi görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya bulunduğuna, ancak kamuoyunun bu büyük yıkımın farkında olmadığına, su fakirliği sınırındaki ülkemizin bugüne kadar özgürce akan
tüm nehirlerinin 49 yıllığına hidroelektrik santralleri (HES) şirketlerine satıldığına” vurgu yaparak, Anadolu insanları olarak Ankara
’ya yürümeye karar verdiklerini açıklamış, yürüyüşün ilk adımlarının Artvin’de atıldığını, yol boyunca kervana katılımların olacağını, yürüyüşün sonunda, Türkiye
’nin 7 farklı noktasından hareket edecek grupların Mayıs ayı ortasında Ankara
’da buluşacağını belirtmiş, “Binlerce yıldır uygarlığın beşiği olan ülkemizde, yazın kuruyan dereler de dahil olmak üzere suların tamamının, alınır satılır ticari bir mal haline getirildiğini” söylemişti.
Artvin’den 2 Nisan 2011, Cumartesi günü başlayan bu büyük yürüyüşün ardından, 9 Nisan Cumartesi günü, Güney Ege Kervanı”nın ilk kolu, Yuvarlakçay’dan yola çıktı. Onları Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki çevrecilerden oluşan “Yuvarlakçay Grubu” üyeleri yolcu etti. Topgözü mevkiinde bir araya gelen grup üyesi çevreciler, “Büyük Anadolu Yürüyüşü” adı verilen bu hareketin, doğanın korunması için başlatıldığını belirttiler.
10.04.2011 Pazar günü, yürüyüşün Hasankeyf Kolu, Batman’ın Hasankeyf ilçesinden başladı yolculuğa. Hasankeyf’te çevrecilerden oluşan grup, Dicle Nehri kenarında bir araya geldiler. Mezopotamya Kervanı antik kentten yola çıkarak Hasankeyf Köprübaşı’nda yapılan basın açıklamasının ardından Batman’a doğru yola koyulurken davul, zurna ve dualarla uğurlandılar.
Batı Akdeniz Kervanı, 12.04.2011 Salı günü, Antalya’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki basın açıklamasından sonra yola çıktı. Kervanın, Ankara’ya kadar 640 kilometre olan yolu, günde 16 kilometre yürüyerek tamamlanması planlanmış. Rotasının Antalya, Isparta, Konya ve Ankara şeklinde olacağını belirten yürüyüşçüler, taşıdıkları sandıklar ile geçtikleri bölgelerde, halkın sularının ticarileştirilmesine karşı, “evet” ya da “hayır” şeklindeki görüşlerini yansıtacak, bir referandum oylaması yapacaklarını belirtmişler.
Bodrum, Datça, Marmaris ve Köyceğiz’in Yuvarlakçayilçelerinden gelen çevrecilerin, 16.04.2011 Cumartesi günü Muğla Sınırsızlık Meydanı’nda toplanmalarının ardından, Güney Ege Kervanı yola çıkar. Meydanda bayram havası estiren çevrecilere Muğlalı vatandaşların büyük destek verdikleri, at arabası, köpek ve eşekle yola çıkan yürüyüş gurubunun ilgi odağı olduğunu yazmış haberciler.
Toplumda genellikle sesi çıkmayan, her kesimden insanların katıldığı anlaşılıyor bu yürüyüşlere. Ve anlaşılan o ki, onlar bu kez seslerini çıkarmak için yine en iyi bildikleri yolu kullanmayı, “yürümeyi” seçmişler.
Onlar, derelerinde hidroelektrik, yörelerine nükleer santrallerin kurulmasını, dağlarının madenciler tarafından köstebek yuvasına çevirmesini istemiyorlar. Sesleri duyulana, istekleri yerine getirilene dek Ankara’ya kuracakları çadırlarında nöbet tutacaklar, evlerine, köylerine, vadilerine, ovalarına dönmeyecekler.
Haberlere bakılacak olursa, bu düşünce Kentli çevrecilerden değil, Antalya’nın Alakır Vadisi’nde dağ başındaki bir köyde yaşayan bir köylüden doğmuş.
Ege Kervanı da yürüyüşüne 16.04.2011 Cumartesi günü Seferihisar’dan başladı. Büyük Yürüyüşün İzmir Kolu “Ege Kervanı” adıyla yola çıktı. Bornova’daki Ege Üniversitesi Kavşağı’nda yapılan basın açıklamasının ardından grup “Anadolu'yu sattırmayacağız” sloganıyla Kemalpaşa’ya doğru yola koyuldu.
Trakya Kervanı ise, 24.04.2011 Pazar günü Enez ve Edirne’den yola koyuldu. Yürüyüş öncesi Saraçlar Caddesi’ndeki PTT Edirne Bölge Müdürlüğü önünde toplanan grup bir basın açıklaması yaptı. Grup sözcüsü; “Anadolu'nun bugün eşi görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya olduğunu, ancak dünyanın bu büyük yıkımın farkında olmadığını ileri sürerek, son 10 yıl içinde tüm suların enerji şirketlerinin eline geçtiğini, üzerlerine binlerce HES ve baraj kurulduğunu, dağların maden şirketleri tarafından parsellenerek, delik deşik edildiğini, insanların yaşamlarının nükleer ve termik santrallerle tehlike altında olduğunu vurgulayarak”, “Feryadımızı duyan yok. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz tohumlar yok olmaya başladı. Ormanlarımız, parça parça kesiliyor. Bu yıkım sonucunda, tüm insanlığın ortak mirası, dünyanın en eski yerleşim yerleri sular altında kalıyor. Sayısız hayvan ve bitki türünün nesli tükeniyor. İnsanlarımız, doğduğu bereketli topraklarda artık doyamıyor. Köyünü, ata toprağını terk ediyor. Binlerce insan şehirlere göç ediyor ve kadim Anadolu kültürleri birer birer yok oluyor. Hızla kalabalıklaşan şehirlerimizde yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor, maddi ve manevi bedeli artıyor. Yalnızca bir avuç insanın menfaatini gözeten bu düzen, doğayı, insanları ve kültürümüzü hiçe sayarak Anadolu’nun dört bir yanını işgal etmeye devam ediyor.” dedi. Yürüyüş, sözcünün “Dil, din, ırk ve siyasi görüş ayrımı gözetmeden, tüm Anadolu insanını ve dünya insanlığını bu yürüyüşe katılmaya” davetiyle başladı.
Yürüyüşün Marmara ayağı da 02.05.2011 Pazartesi günü Taksim Meydanı’nda yapılan bir basın açıklaması ile tüm Anadolu insanını ve dünya insanlığını bu yürüyüşe katılmaya davet etti.Doğaya ve canlı yaşama zarar veren tüm yatırımların durdurulması için düzenlenen ve Ankara’da sona erecek olan 40 gün 40 gecelik Büyük Anadolu Yürüyüşü için
Taksim Meydanı’nda toplanan 50 aktivist, üzerinde “Anadolu'yu Vermeyeceğiz” yazılı pankart açtı; “Hiroşima'dan bu yana nükleere gıcığım”, “Sularımızı vermeyeceğiz”, “Ankara'ya yürüyoruz” yazılı dövizler taşıdılar. Galatasaray Meydanı’na kadar yürüyen grup, burada bir basın açıklaması yaptı. Grup adına yapılan açıklamada aktivist Timur Danış, “Bugün burada, Büyük Anadolu Yürüyüşü’ne Trakya’dan yola çıkan Marmara Kervanı’nı İstanbul’dan yolcu etmek için toplandık. Buradayız çünkü “Nuh’a beşikler vermiş olan Anadolu ve onun eşsiz doğasından hayat bulan canlı yaşamı büyük tehdit altında. Son on yıl içinde tüm sularımız enerji şirketlerinin eline geçti. Üzerlerine binlerce HES ve baraj kuruluyor. Dağlarımız maden şirketleri tarafından parsellendi. Sadece bizim değil bizden sonra da bu topraklarda yaşayacak olan tüm canlıların geleceği, nükleer ve termik santrallerle ipotek altına alınmak isteniyor. Hiçbir dil, din, ırk ve siyasi görüş ayrımı gözetmeden, tüm Anadolu insanını ve dünya insanlığını bu yürüyüşe katılmaya davet ediyoruz”. Grup açıklamanın ardından yollarına devam etti.
Kuzey Ege Kervanı, 25 Nisan Pazartesi günü, Altınoluk Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan doğa ve çevre severlerin ellerindeki yöresel ağızla yazılmış "Anadolu’yu vermeyecez" ve "Anadolu’yu vermiyok" pankartları ile yola çıktı. 30 gün 30 gece sürecek olan bu büyük yürüyüş için yola koyulan kervanda bir at da var. Kervan yoluna Edremit, Balıkesir, Bursa, Eskişehir üzerinden devam edecek.
Büyük Anadolu yürüyüşüne atla Ankara’ya kadar gidecek olan Atalay Berkit, “fonksiyon olarak farklı işler yapacağımız için atla yola çıktık. Yoksa yürüyebilirdik. Köylerin içlerine kadar gideceğimiz için at lazım oluyor.” diye konuşurken Seda Han Berkit ise, “HES’lere karşı maden ocaklarına karşı, satılan dağlarımıza karşı Anadolu’nun bir direnişi” dedi.
İç Anadolu Kervanı 5 Mayıs Perşembe günü, Nevşehir’in Avanos ilçesinden 3 kişilik bir ekiple yola çıktı. Yürüyüş öncesi Avanos Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan grup adına basın açıklamasını okuyan sözcü, Büyük Anadolu Yürüyüşü'ne Avanos’tan kendisi dahil 3 kişinin katıldığını ve köpekleri “Kuzey”in de kendilerine bu yürüyüşte eşlik edeceğini söyledi.
Doğaya zarar veren yatırımların durdurulması için 2 Nisan'da Artvin’den Ankara’ya başlatılan “Büyük Anadolu Yürüyüşü’ne” devam eden bu grubun 14.05.2011 Cumartesi günü Kırıkkale’ye ulaştığı yansıdı haberlere. Yürüyüşün; Muğla, İzmir, Trakya, Antakya, Hasankeyf, Ege, Antalya ve Marmara’dan katılan kervanların, 21 Mayıs Cumartesi günü Ankara’da buluşarak, yapacakları miting ile sona ereceği belirtiliyor. Katılımcılar doğa tahribatını sonlandırmaya dönük olarak hazırladıkları 14 maddeden oluşan taleplerini Ankara’da yetkililere sunacaklarını, kervanın amacının, Anadolu'nun karşı karşıya olduğu yıkımla ilgili farkındalık yaratmak olduğunu söylüyorlar.
Bu yürüyüş için Yaşar Kemal’e kulak verelim:
“Doğaya düşman olan bir ülke olduk. Toros Dağları bizim dağlarımızdı. Çocukluğumda, gençliğimde dağlara yaylaya giderdik. Bahar ve yaz günlerimiz Toroslar’da geçerdi. Yaylalar çok güzeldi. Ormanlarda çiçeklerin kokusundan geçilmezdi. Yiyecek otlar herkese güç verirdi. Dağlarda insanlar hastalık bilmezlerdi. Bugüne geldik. Bu günler, o günler değil. Bu ağaçlar o ağaçlar değil, bu çiçekler o çiçekler değil. Yaylalara girildi, ormanlar kesildi, ağaçlar gece gündüz ovalara, şehirlere, kasabalara, köylere taşındı, ceviz ağaçları da başka ülkelere. Ormanlarda ceviz ağaçları tükendi. Eskiden her kırk, otuz, yirmi çınarın altındaki pınarlar kalmadı, kızlarına o pınarların adını koyanlar da hemen hemen kalmadı. Yağmur suları ile köylerin, kasabaların, illerin evleri, bahçeleri, tarlaları sular altında kaldı. Yağmur suları artık her yeri kesip kıracak. Bu, kazançlarından başka dünyayı görmeyen, bilmeyen yöneticilerin marifetidir. Bu, erozyon deyince gülenlerin, ne olduğunu bilmeyenlerin ahmaklığıdır. Son yıllarda bir de barajlar çıktı. Bilenler bilir, dünyada birçok ülke barajların belasına uğramıştır. Bizde barajların ne olduğunu bilmeyenler gitsinler Rusya’yı Mısır’ı görsünler, gelsinler bizi görsünler. Adana’yı, Urfa’yı görsünler. Gelenler bir de Allianoi’yi, Hasankeyf’i görsünler. Allianoi’nin ne olduğunu bilmeyenler üstüne çakıl taşı dökmüşler. Oysa burası insanlığın sağlık merkezidir, insanlığın kutsal bir yeridir. Bizim kıymetli barajcılarımız çok zekilerdir, üstünü çakılla, kumla örtmüşler.
Niçin görsünler insanlar onları? Görsünler de güldüklerinden utansınlar. Bir de Hasankeyf var. Hasankeyf’te baraj yapılsın diye bize, bize değil barajcılara bazı Avrupa ülkeleri para vermek istemişler, sonra da seçmenleri bu paranın nereye gideceğini anlayıp tepki verince parayı vermekten vazgeçmişler. Sayın ya elbette sayın politikacılar herhalde şaşırmışlardır. Bize gelince Anadolu babamızın çiftliği değildir. Size ben söylüyorum. Ben bir Anadolu köylüsüyüm. Anadolu’yu baştan başa gazeteci olarak dolaştım. Bu halkı iyi biliyorum. Anadolu’yu keyfiniz için bu hallere sokuyorsanız yanlışsınız. Belki siz de Anadolulusunuz da başınız dönmüştür. Öyledir herhalde, bilemiyorum, başınız dönüyorsa Allianoi’ye gidin, belki size bir ilaç bulunur. Size öğüt vermek istemiyorum, öğüt sevmem, konuşmamı öğüt saymayın. Bugün varsınız yarın yoksunuz, bu Anadolu insanları kolay bağışlamaz. Anadolu, topraklarının üstüne titrer, Kurtuluş Savaşımıza bakın. Bugün bir kez daha “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” diyerek yola çıkanların yolu açık olsun.”(*)
Söylenecek pek çok şeyi söylemiş usta yazar. Yürüyenlerle söyleyenlerin anlatmak istedikleri duyulur mu; yoksa, börtü böcek meseleleri bunlar, deyip bir kalemde geçilir mi dersiniz? Dileyelim ki duyulsun!!!
Hits: 3534