Dört AKP’li kadın milletvekilinin TBMM’ye türbanlı gelmeleri girişiminin ardındaki tahrike düşülmemesinin olumlu bir tavır olduğu 1 Kasım günü bu sütunda da belirtilmişti.
Orada ileri sürülen görüşün anafikri, aslında bal gibi dinsel bir simgenin kamu alanına sokulması olan türban konusundaki tartışmaların kamuoyunda oluşan yanlış algı yüzünden, laiklik karşıtları tarafından alabildiğine kullanıldığı ve laiklik yandaşlarının bu oyuna düşmemeleri gerektiğiydi.
CHP bu yanlış algı gerçeğini görmüş, AKP’nin kışkırtma girişimleri karşısında soğukkanlılığını korumuştur.
CHP’nin bu tavrı onaylanacak bir davranıştır.
Ama hepsi bu.
Yoksa CHP Genel Başkanı’nın parti meclisi toplantısında ileri sürüldüğü gibi, CHP ne parlamentoda tarih yazmıştır ne de bu tutumuyla, türbanın Türkiye’nin gündeminden silenmesini sağlamıştır.
Aslında asıl sorun şimdi başlamaktadır.
“İsteyenin başını örtmesi özgürlüğünü sağladık” diyenlerin bu sözlerinin inandırıcı olması için, isteyenlerin başlarını örtememeleri konusunda tam bir özgürlük içinde olmaları, herhangi yasal ve toplumsal baskıya maruz kalmamaları gereklidir.
***
Başka bir deyişle örtünme özgürlüğünden söz etmek, ancak örtünmeme özgürlüğünün de herhangi bir engelle karşılaşmadan kullanılabilmesi halinde mümkündür. Bugün, küçük yerlerdeki erkek devlet memurlarının eşlerinin başlarının örtülü olmaması halinde tayin ve terfilerinde nelerle karşılaşmakta olduğunu gösteren yakınmalar artmaktadır. Ayrıca Sinan Tartanoğlu’nun 2 Kasım tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan haberinde belirttiğine göre Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin raporunda belirtildiğine göre, kimi okullarda veliler doğrudan veya öğrenciler aracılığıyla kadın öğretmenler üzerinde örtünmeleri yolunda baskı oluşturmaktadırlar. Meclis’e başörtülü olarak gelen kadınların “bu bizim dini inançlarımızın gereği” yönündeki kendi açıklamalarından olduğu kadar, Tayyip Erdoğan’ın “Başörtüsü dinin emridir, bunu bilmemek cahilliktir” yollu açıklaması da örtünmeyen kadınlar üzerinde baskı oluşturacak davranışlardır. İlk önceleri bu baskılar, yasa dayatması veya devlet baskısı ile değil de dolaylı yollardan uygulanacak, hatta bunlar önceleri inkâr edilecektir. Bugün, işbaşında olan iktidarın, laik bir devletin mutlaka engellemesi gereken bu tür baskıları engellemeye cesaret edeceğini düşünen kimse var mı acaba?
***
Devletin erkini ellerinde tutanlar, bu tür baskıları caydırmak yerine, tam tersine çeşitli yollarla teşvik edecek, hatta el altından kışkırtacaklardır. “Bunları da nereden çıkarıyorsun!” demeyin. Şimdiye kadar yaşadıklarımız, bundan sonra yaşayacaklarımızın göstergeleridir. Laik devlet tüm inançlara yalnızca aynı uzaklıkta durmakla kalmaz, aynı zamanda bunların herhangi birinin bir diğeri veya diğerleri üzerinde baskı uygulamasını da engeller. Kendini ulusal ve uluslararası alanda Sünni inancının resmi temsilcisi ve silahlı hamisi gören AKP ne bütün inançlara aynı mesafede durmakta, ne de inançların birinin diğerleri üzerinde baskı yapmasını caydıracak bir tutumu benimsemektedir. Bütün bunlar, aynı zamanda örtünmeme özgürlüğü olan, daha doğrusu olması gereken türban sorununun gündemden silindiğini değil, tam tersine gelip gündemin göbeğine oturduğunu gösteriyor. Demokrasiden yana olduğunu ileri süren tüm partilerin, bu durum karşısında konunun gündemden çıktığı kanısıyla rehavete kapılmaları değil, tam tersine fevkalade uyanık olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde kadınlar için örtünüp örtünmeme konusunda örtünmeme seçeneği kalmayacaktır. Bu durumda kadın için kalacak tek özgürlük örtünmenin şekli olacaktır. Dileyen sıkmabaş stili örtünecek, dileyen de gittikçe azalmakta olan Anadolu’nun geleneksel örtünme modelini izleyebilecektir. “Dinci ılımlı İslamcı rejim, kimseye hiçbir özgürlük alanı bırakmayacak” diyenler de böylelikle ağızlarının paylarını alacaklardır.