Adil Yargılanma Hakkı’nın bir gereği olarak, 1 Aralık 1992 tarihinde 3842 sayılı yasa ile yargı sistemimize giren “Zorunlu Müdafilik” kavramının, gelinen noktada başlangıçtaki anlamına ne denli uygun olduğu tartışılmaktadır.
İstanbul Barosu avukatlarının başlattığı işkence ve insanlık dışı muamelelerle mücadele hareketinin sonucunda yasal bir zemine kavuşan bu konu, bugün yine İstanbul Barosu avukatlarının öncülük ettiği, görev almama eylemi nedeniyle yeniden kamuoyunun ve özellikle yargılamanın gündemindedir.
Uzunca bir süredir yürütülen çabalara karşın, Adalet Bakanlığı ile Barolar ve avukatlar arasında bir uzlaşma sağlanamamıştır. Anlaşmazlığın, ücret tarifesindeki düşük bedeller, hangi masrafların ödeneceği ve ödemelerde yaşanan aşırı gecikmeler gibi konularda yoğunlaştığı yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır.
Sorunun maddi boyutu itibariyle, bir kamu görevi olan zorunlu müdafilik hizmetinin üzerinden yüksek oranda vergilerin alınıyor olması, ödemelerdeki aşırı gecikme nedeniyle tahsil edilmeyen ücretin vergisinin ödemesi, gecikme faizi ödenmediği halde vergilerin geç ödenmesi durumunda gecikme cezası tahakkuk ettirilmesi hususları da öne çıkmaktadır.
Sistemde görev alan binlerce avukatın (İstanbul Barosu’nda 3000 den fazla) yaşadığı birçok sorun ve zorluklar ile, hizmetin yerine getirilmesinde yaşanan aksamalar ve kalite sorunu da konunun tartışılması gereken diğer boyutlarıdır.
Bu düşüncelerle;
Yeni Yaklaşımlar olarak, yargı sistemimizin bu sorunlu alanını tartışmaya açmaya karar verdik. Konunun ilgililerini bu ortamda sorunu enine boyuna tartışmaya ve yanı sıra çözüm önerilerini sunmaya davet ediyoruz.
Yeni Yaklaşımlar