İRTİCAYA GÜL BAHÇESİ

~ 18.11.2009, Av. Dr. Başar YALTI ~

Son günlerde, Türk Silahlı kuvvetlerinin irticayla mücadele için bir eylem planı hazırladığı, bu çerçevede mevcut hükümetin devrileceği iddiası, Ergenekon soruşturması nedeniyle yapılan bir arama sırasında ele geçirildiği iddia edilen belgeden yola çıkılarak gündeme geldi.

 

İrtica, bütün sözlüklerde  gericilik, geriye dönme isteği olarak tanımlanır. Siyasal literatürde ise, dini esas alan bir düzen kurulması istemiyle hareket eden, laiklik ve sekülarizm karşıtı dinsel hareket olarak bilinir.

 

Cumhuriyet öncesi dönemde, 1908 Meşrutiyetine karşı başlatılan ve 31 Mart vakası olarak adlandırılan gerici eylem, Harekât Ordusu tarafından şiddetle bastırılmış, irtica sözcüğü ilk o zaman kullanılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, dini esaslardan tümüyle uzaklaşılarak, modern bir devlet ve kültür yapısı benimsenmiştir. Atatürk, Onuncu Yıl Söylevinde, “Yaptığımız işlerin en büyüğü, temeli yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir”, saptamasında bulunduktan sonra, ordu ve milletin bir ve beraber olarak yürümesinin bu başarıyı getirdiğini belirtmiştir. Gerek cumhuriyetin kuruluşu öncesinde, gerekse cumhuriyetin kurulmasında ve cumhuriyet döneminde, örneğin Menemen’de, gericiliğe karşı ordu önleme görevi yaptığından, irticacı kesimin ordu düşmanlığı kalıtsal bir hal almıştır. Bu nedenle sindirilmiş irticai güçler amaçlarını gerçekleştirmede TSK ni engel olarak görmüş, TSK ni ele geçirmek için hep fırsat kollamıştır.

 

Şimdi, gerici kesim ve onlara çanak tutan sözde demokratlar; tarihsel kinlerinin bir gereği olarak, hukuksallığı ve güvenilirliği tartışmalı bir belgeye dayanarak, Türkiye’nin laik ve demokratik bir cumhuriyet ve hukuk devleti olarak kalmasını savunan tüm kurumlarını suçlamak ve sindirmek için çalışıyorlar. Darbe oluyormuş havası yayarak darbeci avına çıkıyorlar. Neredeyse demokrasi adına irticayı meşrulaştırıyorlar. Oysa kazın ayağı öyle değil.

 

Bilindiği gibi, cumhuriyetin nitelikleri anayasada yer almış, 1982 Anayasasının 2. maddesinde tanımlanmıştır. Anayasanın 2. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti, … insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.

 

Anayasanın 24. maddesinin son fıkrası gereğince de “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerini tanımlayan İç Hizmet Kanununun 35. maddesine göre “ Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.” Buradaki “kollamak” sözcüğünün iç tehditler bakımından, “korumak” sözcüğünün ise dış tehditler bakımından kullanıldığı bilinmektedir. Aynı Yasanın 37. maddesinde de Silahlı Kuvvetlere katılan her askerin ant içeceği ve gerektiğinde cumhuriyet uğrunda hayatını feda edeceği belirtilmiştir.

Aynı Şekilde 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının “sadakat” başlıklı 6. maddesinde; Devlet memurlarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak zorunda oldukları belirtildikten sonra; “ Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, …. sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını … insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” şeklinde yemin edecekleri belirtilmiştir. Ayrıca, Siyasi Partiler Yasasının 78, 84, 86 ve 87nci maddeleri de siyasal partileri irticayla mücadeleye zorlamaktadır. Özetle, kamu görevi yapan herkes, Cumhurbaşkanından en küçük memuruna kadar irticayla mücadele etmek zorundadır.

Hukuksal çerçeve, irticayla mücadelenin, bu amaçla bir eylem planı hazırlamanın bir suç olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Hatta mevcut Anayasaya bağlı her yurttaş için irticayla mücadele bir görevdir. Kamu görevi yapanlar için ise bu yasal zorunluluktur. Suç olan, hukuk dışına çıkarak, suç işleyerek böyle bir mücadelenin yapılmasıdır. Demokrasi teorisi bakımından da irtica ile (dinsel temelli bir devlet kurma anlayışıyla) mücadele bir zorunluluktur.

Yasal ve hukuksal durum bu kadar açık iken, bu gürültü niye?

Sorun, demokratik ortamı kendisi için kullanan gürültücü kesimden kaynaklanıyor. Darbe karşıtı olmayı bu çevrelerin nasıl sömürdüğü, TV ekranlarında nasıl isterik bir biçimde kinlerini kustukları ibretle izleniyor. Bu gün darbe karşıtlığı gösterisinde bulunanlar, darbelerin aslında hep sola, eşitlik, özgürlük, emek ve demokrasiden yana olanlara zarar verdiğini aslında çok iyi biliyorlar. Çünkü halk dalkavukluğu yapanlar ve postmodernitenin kaypak kişilikleri darbelerden hiç zarar görmediler. Onlar, bukalemun kişilikleri ile ortama uymayı hep bildiler. Darbeler tarihi; demokrasiyi bir yaşam biçim olarak algılayan hiç bir demokratın, hiç bir demokratik solcunun, darbelerden medet umamayacağını ortaya açıklıkla koyuyor. Bu kesim, darbeci anlayışın, özellikle de 1980 darbesinin, mevcut laiklik karşıtı siyasal örgütlenmeyi milletin başına iktidar olarak getirdiğini görüyor ve biliyor.

 

Eğer ortada bir darbe varsa, Ataol Behramoğlu’nun da belirttiği gibi bu, sivil bir darbedir. Asıl konuşulup tartışılması gereken gözlerimizin önünde olagelen sivil darbedir. “Sivil Darbe”nin, aradan geçen sürede amacına ulaşma doğrultusunda epeyce yol almış olduğu bilinen bir gerçektir. İktidardaki parti hakkında, daha bir yıl kadar önce Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin merkezi olduğu konusunda karar verilmişken ve her geçen gün toplum biraz daha cemaatleşirken, laiklik temeli olmayan, toplumun yoksullaştırılarak bağımlılaştırıldığı bir demokrasiye doğru gidilirken, olup biten sivil darbedir. Evet, kimse darbe istemiyor. Ama sivil darbe de istemiyor.

 

Ancak, laik ve demokratik cumhuriyetin, hukuk devletinin gerçek savunucuları irticaya gül bahçesi sunmayacaklardır.

 

Av. Başar YALTI

İstanbul Barosu

Av. Dr. Başar YALTI | Tüm Yazıları
Hits: 3284